Demirtaş\'ın KellesiBülent Arınç ‘Örgütü zor günler bekliyor’ diyor. Peki Arınç bunu neye dayanarak söylüyor. 40 yıldır Türk ordusuyla savaşan ve gücünden bir şey kaybetmeyen PKK’ yi neden zor günler bekliyor olsun. Bu size de çok mantıksız gelmiyor mu?
O halde Arınç başka olasılıkların devreye koyulacağını hesaplayarak böyle bir sonuca varıyor.
Yoksa Kürt halkının kazandığı mevziler, dünyanın Kürtlere bakışının değiştiği böylesi bir süreçte Arınç’ın bu sözü havada kalmaz mı sizce de?
Oysa ‘Dardayım ben Dardayım’ türküsünü söyleyen hükümet ve devletin kendisi değil mi?
Kuyruğun danadan değil, dananın kuyruktan koptuğu bu süreçte AKP kurmayları koro olarak ‘‘Dardayım‘’ türküsünü söylerken, Arınç bir kez de solist olarak söyleyeceği türkünün nasıl olacağını merak etmeli ki söyleyiverdi ‘‘Örgütü zor günler bekliyor‘.’
Arınç balık hafızalı olmalı ki bahsettiği bu örgütün ne zor dönemler geçirdiğini unutmuş. 1985 yılında her ağaca bir asker düşecek şekilde asker yığmışlardı. Bazı günler PKK’nin bazı gurupları 3 veya 4 çatışma yaşıyorlardı.
1990’ lu yıllar da 400 bine yakın ordu, 60 bine yakın korucu; özel tim, itirafçı, MİT’i, iti, tetikçisi PKK’ye karşı savaşa sürülmüştü. Ellerine verilen ölüm listeleriyle köy köy, şehir şehir sivil Kürt öldürülüyordu.
Kadın, çocuk, ihtiyar, iş adamı, binlercesinin kafasına kurşunlar sıkılarak kör kuyulara, binlercesine işkenceler edildikten sonra şakaklarına kurşun sıkıldıktan sonra yol kenarlarına atıldı. Tüm ülke el birliğiyle adeta Kürt avına çıkmıştı. Gerillalar içip ölsünler diye çeşmelere zehirler boşaltılmış, dere yataklarına Kürdün hayvanları içip telef olsunlar diye zehirler dökülüyordu.
Devlet 1990\'ların yöntemini uyguluyor. Tetikçilerine, itirafçılarına yeter yan gelip yattığınız haydi iş başına diyerek sivil halka yönelme startını veriyorlar. Gerilla kıyafeti giydirilerek Kürdistan’ın değişik il ve ilçelerin de konumlandırdığı bu kontra gruplar iş başında artık. Gerilla olarak köylere gidiyorlar, halktan yiyecek istiyorlar ve de gerillanın hiç bir zaman yapmadığı ve yapmayacağı hakaretler ediyorlar halka.
AKP kurmaylarından biri ‘‘en sonunda Demirtaş’a‘, örgüt silah bıraksın dedirttik ama samimi olmadığını da biliyoruz.’ AKP ‘nin diğer bir kurmayı M. Ali Şahin ise 90’lı yıllara dönüşü şu göndermeyle izah ediyor:
“Çünkü HDP’nin Meclis’teki Grup Başkanvekili Pervin Buldan, ’PKK bir terör örgütü değildir’ demiştir. Barış sözcüğünü çok sık kullanıyorlar. Aslında barış kod adlarıdır. Aslında bu adamın ismi savaştır.’ diyerek 90 yıllarda öldürülen Savaş Buldan’a gönderme yapıyor.
Doksanlı yıllar da Kürdistan bir cehennem alanına döndürülmüştü. PKK’ nin yiğit komutanları, savaşanları bu zor günleri binlerce şehit vererek bertaraf ettiler. Arınç unutmuştur, PKK kaç hükümet gördü, kaç Genel Kurmay Başkanı, Kaç Başbakan; onun gibi kaç başbakan yardımcısı gördü, doğrusu bende hatırlamıyorum. Hepsi geldiler ve geldikleri gibi gittiler. Ama PKK hep var oldu.
Artık bu bayatlamış sözcüklerin telaffuzu bile çok mizahi olmakta.
Arınç’a hemen şunu sormak yerinde olur sanırım. Diyelim ki zor günler geliyorsa Öcalan’ın kapısında milletvekillerinizi neden sıraya koyuyorsunuz görüşsünler diye.
Bunların biride zamanın ‘Kurdi’ entelektüeli, yazarı, reklamcısı, gazetecisi….bir diğeri prof ünvanlı yine Kürt kökenli vekilinizle allah aşkına Öcalan’a ne iletmek istiyorsunuz?
HDP’ye hep siz demiyor muydunuz kendinize güveniyorsanız seçime parti olarak girin diye. İşte girdiler. Kürtlerin ömür boyu size oy vereceğini mi hesaplamıştınız Allah aşkına? ‘ Kürtler size değil siz Kürtlere ihanet ettiniz’, yalan söylediniz, oyaladınız.
Bugün AKP tek başına iktidar değilse, Erdoğan Atını rahat koşturamıyorsa HDP’nin yüzde 10 barajını aşmasının sonucudur bu.
AKP seçim stratejisini daha çok oy almak için değil HDP’nin barajın altında kalmasına göre yapmıştı. Ağrı, Erzurum, Bingöl ve son olarak Diyarbakır’da hedeflenen provokasyonlarla hedef Kürtleri öfkelendirip sokaklara çekmekti.
Şimdi gelelim yolladığınız milletvekillerinizin ziyaretlerinin sebeplerinden yalnızca birine. Aslında herkesin bildiği ama kimsenin sizin korkunuzdan dolayı yazamadığı şeyler bunlar.
BDP’nin HDP’ye dönüştüğü günlerde tüm milletvekilleri HDP’ye katılmış Demirtaş BDP’de kalmıştı. Demirtaş’ın diğer vekillerle birlikte HDP’ye geçmemesinin önemli bir nedeni vardı. Demirtaş’ın kulağına bir şeyler gelmiş olasılığı oldukça fazla. Hatta siyaseti bırakacağını deklare etmişti. Öcalan’la görüşen MIT yetkilileri Erdoğan’ın Demirtaş’tan rahatsız olduğunu söylemişler. Öcalan bunun görüşmelerin önünde bir sorun yapılmamasını söylediği Demirtaş’ta duymuş olmalı ki siyaseti bırakacağını açıklamıştı. Ancak işler istenildiği gibi gitmemişti. Demirtaş’ın HDP’nin başına geçmesi zaruriyeti gerekmişti ve olay böylece sürece bırakılmıştı…
Bu AKP’nin Demirtaş karşısında ilk yenilgisi olmustu.
En büyük yenilgi ise HDP ‘nin seçim sloganı da olan Demirtaş’ın “‘seni başkan yaptırmayacağız‘” sözü oldu. Yüzde 10 barajı geçilince Erdoğan’ın başkanlık hayalleri de son buldu. Ama Erdoğan rövanşı almak için kolları sıvadı. Demirtaş tasfiye edilmeliydi. Bu nedenle de tecridin kaldırılması karşılığında Demirtaş’ın kellesi.
İlk görüşme de Öcalan’a iletildi ama cevap alınamadı. Diğer iki gidişte ise Öcalan’ın gidenleri kabul etmediğini söyleyen AKP milletvekili (‘ismini açıklamamı istemiyor‘) Bu milletvekili heyette olan biri değil ancak neler olduğunu neler konuşulduğunu çok iyi bilen biri. Olası bir erken seçimde Erdoğan karşısında bir kez daha Demirtaş’ı görmek istemiyor.
Özellikle de AKP yetkilileri ve basını Demirtaş’ın silahları bırakın çağrısını yapmasını ısrarla istemekteler. Demirtaş’ın çağrısının bir karşılığının olmadığını bildikleri halde bunu neden yapıyorlar sizce? Demirtaş böyle bir çağrı yaparsa hem bir anlamının olmayacağını, hem PKK tarafından yerine getirilmesi mümkün olmayan bir istek olduğundan ve tüm bunlarla Demirtaş’ın Kürt halkı nezdinde de itibarına bir darbe indirmek istedikleri ve en önemlisi de, Öcalan’ın sende kim oluyorsun da bu çağrıyı yapıyorsun demesinin zeminini hazırlamaktadırlar kendilerince.
Nitekim yarı ağızla da olsa bunu Demirtaş’a söylettiler. Elbette savaşa dur demenin yanlış bir tarafı yok. Ancak söz konusu Kürtler olunca işler değişiyor. Haliyle PKK çok sert tepki göstermese de Demirtaş’ın bu açıklamasını AKP ve savaş yanlılarına yaradığını düşünüyor olabilir.
Peki bunca zamandır ne değişmişti de PKK’ye silah bırakma çağrısı yoğunca devletçe gündem de tutuluyor. Çadır tiyatrosu gibi değil mi?
Dünyada bir örneği var mıdır acaba? Varsa da ben bilmiyorum. Olası ki Türk devleti böylesi bir örneği duymuştur veya yoksa da bu ilki kendisi yapmak istiyordur.
Söz konusu Kürtler olunca her şeyine düşmanca bakılıyor, yanan Cudi dağına bile. Yanan Kürt coğrafyası olunca ve hele ki bu yangın ordunun top atışıyla başlamışsa Türk çevreciler bile kayıtsız kalır. O yangınla Cudi’de ölen kartal, geyik, kuş, arı, böcek, karınca tüm bu hayvanların suçu Kürdün doğasının parçası olmaktır. Taksim’de kepçenin önünde yatanları, kıyametleri koparanları göremiyoruz adeta görünmez olmuşlar. İşte Türkiyelileşmenin kendisi budur.
Siz Türkiyelileşiyorsunuz ama ya ağaçlarınız, böcekleriniz, doğanız olmuyor demezler mi? Zaten böyle de diyorlar.
PKK’ nin ateşkese son vereceğini açıklamasının ardında bu işte en büyük zararı HDP’nin göreceğini koro şeklinde söylemeye başladılar ve HDP’nin buna karşı çıkmasını istemekteler. Oysa savaşı çıkaran da başlatan da HDP değil. Devlete yönelik çağrılar yapılmazken, Kürtlere veryansın ediyorlar.
Kuşkusuz Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunu olarak gündemdeki önemini korumaktadır. Ancak 13 yıl boyunca Erdoğan ve AKP’nin sistematik olarak psikolojik savaşa dönüştürdüğü sürecin sonucuna gelinmiştir. Arınç’ın kastettiği sizi legal siyasetten sileriz demek oluyor.
Zor günler derken bunu kast etmektedir. Zaten sivillere yönelik saldırılar, tutuklamalar başlatılmıştır uzunca bir süredir. Demirtaş’ın kellesine göz dikmişlerdir, bıçaklarını bilemişlerdir.
Öcalan’a yollanan vekillerin şevki kırılacağa benzemiyor. Son nefeslerine dek gidip gelecekler mi bilinmiyor ama daha görmediğimiz yöntemler ve çareleri deneyeceklerinden eminiz.
Herhalde bundan böyle devlet Öcalan’la görüşmek isteyen ailesine gemiler bozuktur diyemeyecektir artık. Görülüyor ki bozuk denilen deniz vasıtaları gayet iyi bir şekilde milletvekillerini taşımaktadırlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.