Ahmet Altan Gazeteciliği, \"yüzde 99\'u alçaklık ve korkaklık olan, ama dürüst ve cesur yüzde 1\'lik kısmıyla dünyayı değiştirmeye yardımcı bir meslek\" olarak tarif ederken tamda bu duruma ısrarla parmak basmıştır.
‘Ahmet Takan, \"Yakın zamanda sınırdan yurt dışına kaçmaya çalışırken yakalanan PKK’lının üzerinden çıkan Öcalan mektupları ile ilgili notlara bakın...\" ifadesiyle çok konuşulacak bir yazı paylaştı, Deniliyor.
Peki, her cümlesinin başına ve sonuna ‘Bebek Katili’ diyen biri sizce bu bilgilere nasıl ulaşıyor dersiniz?
Öcalan’ın tüm mektupları cezaevi müdürlüğü ve MIT tarafından okunduktan sonra dışarı yollandığını sanırım herkes tahmin edebiliyor.
Ve bu mektupların Kandile nasıl ulaştırıldığını da sanırım her aklı başında olan kişi aşağı yukarı bilmektedir. Peki, neden bu mektuplar aranan ve yasal olmayan yollarla çıkan biri üzerinde çıkıyor dersiniz? Çünkü yazıyı yazan şahıs güya bilgiyi elde ettiği kaynakları saklamak istiyor.
Ama yüzüne gözüne bulaştırıyor. Peki, bu mektuplara nasıl ulaşılıyor? Asıl soru bu.
Bunun o kadar zor olduğunu düşünmeyin.
1- MIT tarafından bazı yazarlara servis ediliyor.
2- Cemaat medyasında tanıdığınız veya bir arkadaşınız varsa.
3- Havuz medyasına hükümet servis ediyor ve mektuplar ters yüz edilerek yayınlamaları isteniliyor ve yine burada da birilerini tanıyorsanız size ulaşıyor.
Yani dipsiz bir kuyuya girip çıkarmıyorsunuz. Takan’ın dediği gibi Türkiye gündemini sarsacak bir olayda yok ortada aslında. Keza bunu hem Askeri birimler, hem MIT, hemde hükümet biliyor. Keza Öcalan’ın en zorlandığı dönem Askerin denetimindeki dönemdir. Oldukça psikolojik baskı uygulamaktaydılar. Sengal Atasagun MIT müsteşarı olarak o dönem 5 kez başvurmasına rağmen MİT’in Öcalan’la görüşmesine izin verilmediğini, Emre Taner döneminde ise iki kez görüşme talebi reddedilmiştir. MİT’in ilk teması 2006 Haziran ayında olmuştur. 2008 den itibarende kontrol MİT’e geçmiştir.
Erdoğan ‘PKK ile görüşmeleri Oslo’da başlattık. Onun içinde Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarı olarak Emre Bey zamanından itibaren başlattık görüşmeleri. Sonra Hakan Bey geldi, Hakan Beyle de aynı şekilde devam ettik. Ve şu anda bu kesilmenin bazı sebepleri oldu. O kesilmenin sebepleri neydi, bu iletişimdeki samimiyetsizlikti. Tabi bu samimiyet olmayınca ister istemez bu işi bir keselim dedik’ İmralı’nın MİT’e geçmesiyle birlikte psikolojik baskılarında bittiği anlamına geldiğini tahmin etmek çokta zor değil.
Oslo görüşmeleri sonrası Öcalan’ın elinin daha güçlendiğini biliyoruz. Şunu kabul etmeliyiz ki Öcalan çok iyi bir satranç oyuncusu. En az iki hamle sonrasını kestirebiliyor. PKK’nin Öcalan’ın arkasında durması Öcalan’ın kendisine olan güvenini dahada arttırıyor.
Ancak oyun dışarda görüldüğü gibi oynanmıyor. Öcalan Kandili hiç göz ardı etmiyor. Kandil’in Oslo’da ortaya koyduğu tavırda geri adım attığını düşünmek saflık olur. Öcalan bunu kendine has dili ve hamleleriyle yapıyor.
Daha önce bir yazımda yazmıştım bu olayı. Gazetelerde ufak bir haber olarak geçti. Oysa olay Cemaat için çok büyük bir olaydı. Oktay Yıldız: Hoca\'nın Elleri de Elma Toplamıyor…
İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Duzman, kendi kullandığı 06 BP 4540 plakalı resmi araç ile Bursa\'dan Ankara\'ya giderken, İnegöl Mezitler Bölgesi Eski Karacakaya köyü mevkiinde, karşı yönden gelen sürücü Hüseyin Yolcu yönetimindeki 34 FAV 12 plakalı glikoz şeker yüklü TIR ile çarpıştı. TIR\'ın ön kısmının üstünden geçtiği Müdür Ahmet Duzman\'ın içerisinde bulunduğu hafif ticari araç hurdaya dönerken, Müdür Duzman araçta sıkıştı.
Meydana gelen kazayı gören kamyon ve TIR sürücüleri, ellerine aldıkları levyelerle araçta sıkışan Müdür Duzman\'ın yardımına koştular.
İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Duzman\'ın İmralı’dan Ankara\'ya gizli ve önemli evraklar götürdüğü; Duzman\'ın kurtarma çalışmaları sırasında yanında bulunan çantayı sıkı sıkı tutması dikkat çekti. Kaza yerine gelen polislere çantayı Mudanya savcılığına vermelerini ısrarla istedi. Ancak polislerin çanta içindeki bütün evrak ve kasetleri kopyaladıkları sonradan anlaşıldı.
Öcalan bu olayı şöyle değerlendiriyor:’ Cezaevi Müdürüne yapılan suikast DHKPC işidir. DHKPC müdüre suikast yapmasına rağmen heyet masada kalkmadı. MİT’in masada kalması çok önemli. Benimle masada kalan MIT kanadı dürüstü.’
Ahmet Takan’ın Türkiye’yi sarsacak dediği mektuplar Cezaevi müdürünün çantasındaki mektupların bir bölümü. Kopyalanan 4 mektuptan ikisi Kandilden gelen önerilerdir.
1. Anayasa değişiklikleri olmadan Çekilme olmayacak.
2. Anayasal güvenceler verilmeden PKK’nin Silahsızlanması tartışma konusu bile olamaz.
3. Çözüm için demokratik Özerlik şartı.
4. İlk etapta iyi niyet göstergesi olarak hasta tutukluların bırakılması.
5. Eşit ve özgür koşullarda bir arada yaşam
6. Tek bir millet tek bir dil ilkesinin değişmesi
7. Yeni anayasanın yapılması ve anayasanın ilk 6 maddesinin değiştirilmesi
8. Yerel kolluk kuvvetlerinin kurulması
9. Ana dilde eğitimin Anayasal güvenceye kavuşturulması
10. Koruculuğun lağvedilmesi.
11. Okullarda okutulan marşların değiştirilmesi ve eğitimin yeniden yapılandırılması.
Bu önerilerin tümü Kandilde Öcalan’a yollanılmış önerilerdir. Öcalan bazı maddelerin tartışılabileceği notları düştüğü üçüncü mektupta Rojava’da yüz bin donanımlı ve eğitimli gerillanın kurulma imkanının olduğunu belirtiyor.
Kandil AKP hükümetinin güven vermediğini belirtiyor mektupta. Ortaya çıkan gerçek şu ki ortada 21 madde var. 10’nu Türkler için, 11’de biz Kürtler içindir. Yani bizimki bir fazla olmuş varsın o kadarda olsun yani. Türklere düşeni bir Türk arkadaş tarafından hükümetle birlikte açıklandı. Biz Kürtlere düşen 11 madde de Allah izin verirse seçim sonrası durum ve vaziyete bakılarak............. Sizi bilmem ama ben bize düşenden memnunum.
Takan devam ediyor « ’İşte Öcalan’ın mektuplarından ortalığı karıştıracak ayrıntılar:’
MİT’e yasal statü verilmeli
Öcalan, MİT’le görüşmelerin artık diyalog aşamasından müzakere aşamasına geçtiğini belirtiyor. Çıkartılacak kanunla MİT’in müzakere görüşmelerinde yasal sorumluluktan uzak tutulmasının kendi isteklerinin yerine getirilmesinde önemli olduğunu söylüyor.
Çözüm çerçeve yasası
MİT’e Kapsamlı Müzakereler İçin Yasal Statü Kazandırılması; Öcalan, 2009’da MİT’le girilen diyalog sürecinde alınan kararların resmi bağlayıcılığın olmadığı gerekçesiyle yazılı müzakere aşamasına geçilmesini istiyor. MİT ile yürütülecek bu müzakere sürecinde alınacak yazılı kararlarda MİT’in herhangi bir yasal sorumluluğunun olmaması için de 26 Nisan 2014 tarihinde çıkartılan MİT yasasının hemen çıkartılıp MİT’in yasal sorumluluktan kurtarılmasını istiyor. Öcalan, çıkartılacak yasayla MİT’in ’etkisiz ve yetkisiz’ olma durumunun son bulacağını düşünüyor. » Bunlar zaten bilinen şeyler.
Ahmet Takan bir kaç gün sonra, Demirtaş’ın Öcalan’a Zübeyir Aydar ve Remzi Kartalın gelmesi bize güç verir. Öcalan PKK taktik ve Strateji olarak sorunlu bir konumdadır.
Sakine Cansız cinayetini analiz ederken Avusturya tahtının veliahttı Arsiduk Franz Ferdinan suikastına benzetiyor. Avusturya veliahttı 28 Haziran 1914’te Gavrilo Pirincip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna’da öldürülmesi savaşı tetikleyen önemli olaylardan biriydi. Sakine olayını cemaat yaptı. Cemaat derin güçlerin maşası CIA, Gladyo gibi güçlerin.
Ermenistan’da davet alan HDP daha kendi arasında değerlendirme yapmadan MIT Öcalan’a bu konuda şikayette bulunuyor. Ada’ya giden heyete Ermenistan’a gitmeyin, böyle yaparsanız nasıl Türkiye Partisi olursunuz.
Kandildeki Arkadaşların durumu nasıl çok sigara içiyorlar mı? Cuma nasıl şişmanlaşmışmı, kendisine dikkat etsin. Kandil sıkıntı yaratıyor. Yapılan icraatlar yaptığım görüşmelerin ruhuna uygun değil.
Öcalan’ın Beşir Atalay ve Hakan Fidan’ı zorlamayın; diyor Takan. Beşir Atalay bu işten uzak durmakta alabildiğince. Hakan Fidan kurtulduğuna şükrediyordur. Gider ayak Öcalan’a Egosantrik demesi ayrı bir facia.
Hükümetin çözümden anladığı, gerillanın silah bırakması ve çekilmesidir. Kürd çözümü diye bir durum hükümet planında yoktur. Bizler çözümden, şüphesiz, Kürd sorunun çözümünü anlıyoruz. Görüşmelerde uluslararası gözlemcinin olmasını istemeliyiz. Kürtler çok açık bir şekilde statü isteğine vurgu yapmalıdırlar.
NOT
Son günlerde Halil Nebiler’in Güneş Gazetesi adına 1991 yılında yaptığı röportajda Yaşar Kemal, Yılmaz Güney ve Ahmet Arif’e hakaret içeren veya küçümseyen sözler kullandığı basında yazılmaktadır.
Halil Nebileri iyi tanırım. Nebilerin randevusunu ben aldım. Yaptığı röportajın orijinal kasetlerinin çözümünü ben yaptım ve Berxadan Gazetesinde yayınladım.
Yaşar Kemal’in, Yaşanan Kürt mücadelesine ilişkin bir kitap yazmadığını, ama yıllarca önce yazdığı İnce Mehmet kitabında Kürt kelimesini kullanacak kadar da cesur olduğunu söyledi. Yasar Kemal’le ilgili cümle sadece bu. Yılmaz Güneyi bazı kesimlerin sömürdüğünü özelliklede Kürt Enstitüsü’nü kast etti. Ahmet Arif hakkında ise pasiflikle ve iki ayrı olumsuz cümle kullandığı doğrudur. Yasar Kemal; Yasar Kaya aracılığıyla Öcalan’la görüşmek istediğini ve Yasar Abinin de bunu bana ilettiğini, bende Öcalan’a ilettim çok memnun olacağını ve istediği zaman görüşebileceğini söyledi.
Daha önce Musa Anter neden Yaşar Kemal’le görüşmüyorsunuz diye sormuştu. Bende görüşmek ister mi diye sordum. Ape Musa’ya hatta bana okkalı bir küfür savurmuştu. Ahmet Arifle 7 kez görüştüm ama bir şey söylemedi. Daha sonra görüşen arkadaşlara başkanınız beni küçümsedi ben bir gerilla destanı yazacaktım demişti. Ateşin ve Güneşin çocuklarının yazarı Adnan Yücel’le de defalarca görüştüm. Yani kısacası Öcalan Yasar Kemal hakkında olumsuz bir konuşması olmadı. Sadece bir beklenti içinde olduğunu dile getirdi. Yapılan röportajın tamamı Berxadan gazetesinde orjinal şekliyle yayınlandı. İsteyen Berxadan Gazetesinin 1991 yılı kataloğuna bakabilir. İsveç olayı ile ilgili bir bilgim ise ne yazık ki bulunmamaktadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.