Kürdistan şehirleri mahalleleri, ilçeleri top ateşine tutuluyor, insanlar bombalanıyor, şehirler boşaltılıyor.
Devlet her gün biraz daha amansız bir iç savaşa doğru hızlı adımlarla koşuyor. Öğretmenler çağrılıp, öğrencileri tanklarla bombalanıyor.
Bu nedenledir ki medyanın kalemşörleri ‘ay canım şu bina diğer binanın önünü kapatıyor, arkada ne oluyor göremiyorum. Acaba şu binayı şu tankla vurup yıkar mısınız? Olmaz mı canımın içi, sen yeterki iste canım feda sana, o boynundaki ay yıldıza’ görüntülerine ve konuşmalarına şahit oluyoruz.
Şu anda bu korkunç olaylara şahit olmamız yeni bir terör dalgasının devletçe hazırlanmasının ilk meltem esintileridir.
Türk devletinin tarihinde çok korkunç, çok kanlı, dehşet verici bu sahneler oldukça boldur.
Baharın gelmesiyle birlikte, devlet yeni planlamalara gidiyor. Çünkü Kürdistan’da baharın gelmesiyle çatışmaların hem büyüyeceği, hem de yayılacağını öngören TSK, bununla nasıl başa çıkacağının hesaplarını yapmaktadır. Güvenlik uzmanları sahadaki hazırlıkların böyle olduğunu söylüyor.
“Mardin Nusaybin’de önceki gün biri kadın, iki terörist silahlarını bırakarak teslim oldu. Güvenlik kaynakları bunun örgütteki çözülmeyi ortaya koyduğunu belirtti.” Milliyet Gazetesi bu başlığı atmıştı. 25 yıllık arkadaşıma “Baba, Fidan teyze, PKK’nin liderlerinden olduğunu kendisi mi söyledi, yoksa ellerini kaldırış biçiminden mi anladınız?” diye sordum. Arkadaşım önce afalladı, sonra gazeteyi süsleyen o güzelim resmi hatırladı. “Yok baba ne alakası var, bilirsin haberin aslı öyle değil ama Nusaybin’den İstanbul’a gelene kadar başına neler gelmiştir haberin bilirsin. İşte elde kalanı da böyle bir hale gelmiş”. “Pişmiş tavuğun başına gelen bile böyle değil” dedim. “Vallaha öyle” dedi. “Baba ne iş bu ara vatanperver medya şaha kalkmış” diye sordum. “Hiç sorma, Ankara baharda yaşanması kuvvetle muhtemel büyük çaplı çatışmalar için yoğun bir hazırlık içinde. Bu hazırlıklar, ne yazık ki devam eden çatışmaların baharla birlikte şiddetlenerek büyüyeceğini gösteriyor. Ve artık tüm kararlar Ordu’da.” dedi.
Konuya vakıf biri ile yaptığım bir görüşmeden elde ettiğim izlenimler şöyle : ‘Öncelikle baharın gelmesi halen ağır kış şartlarının devam ettiği bölgede karların erimesi, ağaçların yapraklanması ve bol yağışlı, sisli günler demek. Bu meteorolojik şartlar, PKK’ye mobilize ve kuvvet kaydırma için büyük imkan sunuyor. Kısacası, baharla birlikte PKK tüm güçlerini hareketlendirirken, kentlerdeki silahlı güçlerini de yeni güçleriyle entegre ve birbiriyle bağlantılı bölgesel bir yapıya dönüştürecek. Suriye’nin kuzeyinden kazandığı deneyim, kazandığı yeni eleman ve elde ettiği lojistik destekle ise mevcut çatışmaları daha da büyütebilir. Bu gerçeği çok iyi görmek gerekir. TSK güvenlik uzmanlarından bunun önüne nasıl geçebileceği üzerinde yoğun bir mesai yapmaktadır. Güvenlik güçleri de yoğun bir tempoda yaklaşan bahara yönelik yeni bir konsept için hazırlanıyor.
Ankara’da PKK’nin nisan sonundan itibaren hem kırsalda hem de şehir merkezlerinde eş zamanlı sert eylemler yapacağı beklentisi var. Bu nedenle, kentlerde çatışma eğitimi verilmiş özel harekât birliklerinin sayısı, araç ve teçhizat kapasiteleri artırılmaktadır. PKK’nin çatışmayı doğu ve güney doğudan batıya taşıması en büyük kaygıdır. Böyle bir çatışmanın batıya yayılmasını önlemek ve kontrol etmek mümkün görünmüyor şimdilik.
Genelkurmaylık artık tüm birimleri denetleyen, sevk eden, organize eden, İllerin mülkü amirliklerinin yetkilerini de kullanacak bir yetki donanımına sahip ve hükümet böyle bir düzenlemeye gitti. Yani kısaca İllerde Vali, İlçelerde Kaymakam ve gerek görülürse Belediye Başkanlarının yetkilerini alıp kendileri kullanacak. Bölgedeki tüm personel, yani özel hareket timleri asayiş polisi ve trafik polisinin konumlandırılması, sevk ve idare edilmesi artık Genelkurmaylık’ta. İlk olarak, personel ihtiyacını karşılayabilmek için Polis Özel Harekât (PÖH) timlerinin eğitim süreleri kısaltıldı ve iki aya kadar düşürüldü. Şu an bölgede görev yapan yaklaşık 15 bin kişilik Jandarma Özel Harekât (JÖH) timlerinin sayısı 22 bine çıkarılacak. Yine bölgede görevli kayıtlı yaklaşık 8 bin olan Polis Özel Harekât (PÖH) timleri de eğitimini tamamlayanlar ve meslek içi kaydırmalarla 20 bine ulaşacak.
Ayrıca TSK’ya bağlı birliklerde de önemli değişiklikler ve kaydırmalar yapılmakta. Örneğin Bingöl, Sarıkamış, Tatvan ve Denizli’deki piyade Tugaylarının tamamı Komando Tugaylarına dönüştürüldü. Komando eğitimleri tamamlanan ve tamamen profesyonel hale getirilen ve 26 bin askerden oluşan bu dört Tugay, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Ağrı, Hakkâri, Siirt, Şırnak ve Mardin’de belirlenmiş kritik üs bölgelerine konuşlandırılmakta. Yine Kıbrıs’tan üç Komando Taburu da geçici görevle kırsaldaki sabit üs bölgelerinde görev yapmak üzere bölgeye getirildi.
Ancak TSK’nın yaklaşan bahar döneminde artan personel ihtiyacı ile bir prensibi arasında bir çatışma söz konusu. TSK yaklaşık dört yıldır terörle mücadele operasyonlarında zorunlu askerleri kullanmayıp sadece profesyonel rütbeli personel kullanıyordu. Fakat yaklaşan bahar öncesinde kırsalda kritik geçiş noktaları üzerindeki sabit üs bölgelerinin teşkilinde duyulan personel ihtiyacı için bu kural bozuldu. Şu anda bölgede sahada olan TSK personeli, özel tim birlikleri ve kayıt dışı personelin konumlandırılmasını çok geniş bir alana yaymada sorunlar var. Birde bunun batıya yayılması durumunda ne olacağı üzerine kafa yorulmaktadır. Yeni kurulan özel orduya ek eleman arayışı var. Ancak burada da bir handikap var.
Kısacası, güvenlik güçleri nisan sonuna kadar çatışmaların yaşandığı kentlerdeki varlığını neredeyse iki katına kadar çıkarmayı hedefliyor. Bu sayede hem çatışmaların devam ettiği kent merkezlerinde psikolojik baskıyı korumayı hem de kırsal bölgelerde alan hakimiyeti tesis etmeyi amaçlıyor.
Elbette TSK, PKK cephesinde de durumun farklı olduğunu düşünmüyor. PKK de bahar hazırlıkları kapsamında Türkiye içindeki dağ kadrolarının sayısını artırıyor. TSK’nin önüne konulan son istihbarat raporlarına göre PKK özellikle halen çatışmaların devam ettiği Nusaybin, Şırnak ve Yüksekova’daki çatışmaları, şu an sakin görünen Tunceli, Bingöl, Ağrı, Diyarbakır ve Van bölgesine ve kırsal alanlara doğru eylemlerini taşıyacağı hesaplanıyor.
En önemlisi de, Ankara, Mersin, Adana, İzmir ve İstanbul gibi metropoller olmak üzere Türkiye’nin batısına da taşıması iç savaşın tamamen yayılması anlamına geliyor bu. Silopi, Cizre, İdil, Nusaybin ve Sur’da yaşanan ilk dalga çatışmalardan iyi dersler aldığı gözlenen PKK’nin, şehir çatışmalarında tank ve zırhlı araç avcılığı, keskin nişancı kullanımı, El Yapımı Patlayıcı (EYP) döşeme, tünel kazma gibi farklı teknikleri birbirlerini destekler şekilde kullanmaya çalıştığı gözleniyor.
Son iki haftada 70’e yakın güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği 90 bin nüfuslu Nusaybin son günlerde çatışmaların en yoğun yaşandığı yer. Suriye sınırında olan ve Kamışlı’nın yanı başında bulunan Nusaybin, Cizre, Sur ve Silopi’deki çatışma alanlarının aksine dört-beş katlı betonarme binalar ile geniş caddeler bulunuyor. Silopi, Sur ve Cizre’de dar sokaklara döşenen hendek ve barikatlar ile bunların civarına döşenen patlayıcılar nedeniyle sokaklarda yaşanan çatışmalar, Nusaybin’de binaların içinde yaşanıyor. Buda güvenlik güçleri için ek sıkıntılar ve yükler getiriyor.
Diğer ilçelerin aksine, PKK Nusaybin’de iyi hazırlık ve büyük yığınak yaptığı biliniyor. Güvenlik güçlerinin temizlemek için girdiği evlerin temellerini yüzlerce kiloluk patlayıcı içeren EYP’lerle tuzaklıyor ve binaları uzaktan patlatıyor. Suriye ile sınır olan Nusaybin’e örgütün dağ kadrosundan 450’e yakın profesyonel PKK\'lının yerleştiği, örgütün şehirlerdeki yeni yapılanması YPS (Sivil Savunma Birlikleri) üyeleriyle birlikte bölgede 700 ila 800 civarında örgüt mensubunun bulunduğu tahmin ediliyor.
Şimdi TSK burada daha fazla kayıp verdikçe psikolojik sorunlarda oluşuyor. Tüm yetkileri kendinden toplamış TSK güvenlik uzmanlarına üç öneri sunmakta Nusaybin için. Sizce hangisini uygulayalım diye karara varmak istiyor. Nusaybin’de operasyonların devam ettiği altı mahallede İstihbaratın TSK’nin önüne koyduğu raporda, PKK’nın hücre, revir, cephanelik, mühimmat ve yaşamsal malzeme deposu olarak kullandığı 282 bina kendilerince belirlemişler.
İlçede pek çok güvenlik görevlisi çöken binaların enkazı altında kalarak hayatını kaybedince çatışmaların yaşandığı altı mahallede yaşayan sivillerin tahliyesinden sonra binaların topluca imha edilmesi planlanıyor.
Nusaybin’de yaşanan çatışmaların \"klasik bir terör\" olmadığı görüşünü savunan TSK uzmanları da çatışmaların devam ettiği sokaklarda bulunan binaların topluca uzaktan imha edilmesi gerektiğini düşünüyor, ancak hangi yöntemle onu tartışıyor. Nusaybin’deki binalar diğer ilçelere oranla betonarme ve sağlam dolgu malzemesi ile yapılmış. Bu binaların tank atışları ve 155 milimetrelik topçu atışları ile imha etmek mümkün değil. Keza bu denenmiş ve başarı sağlanamamış.
Bu binaların uzaktan nasıl imha edilebileceği sorusuna kafa yoran TSK, bu nedenle güvenlik uzmanlarından görüş almaktadır. TSK Tank atışlarıyla mümkün değil diyor. TSK Hava Kuvvetlerinin savaş uçaklarıyla binalara atılan lazer güdümlü 2000 librelik MK-84’ün bir benzeri olan Nüfuz Edici Bomba (NEB) mühimmatı ile imha edilmeleri. Diğer bir görüş ise güvenlik uzmanlarının önerdiği, 203 milimetrelik obüs ateşleriyle imha. Bir diğeri ise, önce top atışları yapılarak sokaklara tankların korumasında girecek zırhlı kepçelerle binaların yıkılması ve büyük binalara ise güçlü patlayıcıların kolonlarına yerleştirilerek imha edilmesi.
Güvenlik güçleri binaların topluca imhası için bu üç hal tarzından birini esas alacaklar. Tabi medyada yazılanlar bir yana, TSK bunun üzerine hayli kafa yormakta. Keza gerçekler farklıdır ve yaşanan bir iç savaş olduğunu inkar edemez durumdayız. PKK yaşanan olaylardan dolayı kendi kitlesinin baskısı altında, kitlesi bu son olaylarla birlikte radikalleşme sürecine girdiğini görmek gerekir. Tüm bu etmenleri de göz önünde bulundurursak bahar aylarının gelmesine kimsenin sevinemeyeceği inancındayım’ Hemen sizin düşünceniz ne diye sordum ki,’ bunu soracağınızı biliyordum. Ben 15 yıl bölgede görev yaptım ve ‘çözüm süreci’ olunca rahat nefes alanlardanım desem siz yorumlayın… Anladık ki savaşlarda önce gerçekler ölüyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.