1) \"Batı cephesinde değişen bir şey yok\".
Aynı oyunun tekrarını seyrediyoruz.
1.Dünya savaşı ve sonrasında Osmanlı lokomotifine takılmıştık.
Şimdi ise TC lokomotifine vagon olmaya adayız.
Öte yandan dönüp “dünya neden bizi desteklemiyor” diyoruz. “Kürtler hep yalnız bırakıldı” diyoruz.
Şimdi Kuzey kendi kendini yalnızlaştırıyor.
Kürdistan federasyonu ve Batı Kürdistan dünyanın desteğini alıyor ve almaya devam edecek.
TC lokomotifine takıldık mı, destek falan beklemeyiniz. Kuzeye bu kafayla destek veremezler...
Ha yalnız kaldık mı, kendinizi aklamak için bol bol anti-emperyalistlik yapabilirsiniz...
Türkiye yönetimi, sağı-solu-islamı ve büsbütün mündericatı Türkiye’nin çıkarı için Batı karşıtlığı veya sözde anti-emperyalistlik yapar.
Bizde boş boş, Türkiye vagonu algısıyla anti-emperyalistlik yaparız.
2) İmralı ve Kandil de son çıkışlarıyla artık TC tarafında yer alıyorlar. Bütün dünya bunu böyle algılayacak ve okuyacak.
Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor.
Dünyanın kapılarının Kürdistan’a açıldığını belirtmiştik (1).
Kürdistan federasyonu ve Batı Kürdistan’a açılan kapılar değerlendiriliyor.
Kuzey’de ise KCK tarihte belki de ilk defa ayağına gelen önemli fırsatları tepiyor.
Açılan kapıları Türkiye’ ye yamanarak kapatıyor.
Bir kez daha “ortak vatan”, “demokratik ulus”, Türkiyelileşme projeleriyle TC yi –ister kabul etsinler ister etmesinler – müttefik olarak gördüklerini teyit ettiler.
Siyaset dilinde bunun başka izahı yoktur.
Rivayete göre ABD demiş ki; “Kandil bizim stratejimizi anlamıyor”.
Rusya, TC‘ye tüyo vererek Büyük Kürdistan’ın kuruluşundan bahsediyor.
İran, Irak ve Suriye yönetimi Şii ekseninde bir araya geldiler. TC ve AKP, Sünni İslam eksenine dayanıyor. Bizimkiler bu eksenin neresinde? Bunu kestirmek zor gibi görünse de, izledikleri yol ve yöntemlerle bu ağa takılmadan da edemezler. Gel-git meselesi gibi bir şey...
3) Ortadoğu’da bir savaş yaşandığını ve bu savaşın Kürtler üzerinde sürdürüldüğünü çoğu kez belirtik. Yaşanan savaşın varlığını herkes şu veya bu şekilde kabul ediyor.
TC de bu savaşın bir tarafıydı. El Nusra vb. ve daha sonra IŞİD’i Batı Kürdistan’ın üzerine süren ve oradaki fiili Kürdistan statükosunu yok etmek isteyen bir TC’nin, kendi sömürgesi olan Kuzey Kürdistan’a herhangi bir düzeyde statü tanımayacağını aklıselim herkes bilir. Siyaset madarası olmaya gerek yok sanıyorum.
Bu TC, IŞİD ve BAAS çılar yani sömürgeci arap zihniyeti eliyle Kürdistan federasyonunu yıkmaya çalışıyordu. Yakın süreçte yaşadığımız sorunlardı. Neyse ki, ters tepti.
Yani el insaf; ne çabuk unuttunuz?!..
Kürdistan üzerindeki savaşın asıl aktörü olan TC’ye el uzatıyorsunuz. İlginç!
Sonra diyeceksiniz ki; “ Önderlik bir taslak sundu. Biz onayladık. Hükümet ve AKP’den bu taslak doğrultusunda adım atmasını istedik, bütün iyi niyet çabalarımıza rağmen yapmadılar”
Diyeceksiniz, evet, aynen bunu diyeceksiniz. Daha öncede hep bunu söylüyordunuz.
Ortadoğu ve Kürdistan parçalarındaki son gelişmelerden sonra bu bir siyaset değildir artık...
Ayrıca Kandil, son dönemde yaptığı açıklama, demeç, röportajlarının arkasında durmadı. Değişen ciddi bir durum da olmadı.
Böyle siyaset mi olur?
Demek ki, bu kadar çaba sadece “el güçlendirmek” içinmiş.
Açıklamalarınızın ciddiyeti kaldı mı?
4) Ya diyalog ya da savaş diye bir ikilem doğru değildir. Savaşı yeniden başlatmak, ara vermek ve mevziler olduğu gibi korunabilir. Bu işler siyasal gelişmeler ve koşullara göre değerlendirilir.
Eski ABD raporlarında PKK’nin ateşkesleri ve savaşı durdurması üzerinde duruluyor. O zaman TC politikasını destekliyorlardı.
Üstelik TC yönetimi veya AKP için en kritik dönemlerde böylesi adımları atmanız doğal olarak farklı yorumlara yol açıyor: AKP nin seçimi alması ve kendi iktidarını, tek kişilik diktatörlüğe gidecek yolun açılması ve iktidarını iyice pekiştirmesi anlamını taşıyor. Yedek lastik gibi bir rol üslenme görülüyor.
Bu yaklaşımla AKP genel seçimi alır. Başkanlık sistemine yol açılır. Kurulan Ak Şeriat sarayına bir diktatör yerleşir.
Ayrıca Kürtlerin yarısının oylarını alması tesadüf olmayacaktır yani.
Kısa süre sonra yine bir bildiri okunur.
AKP ve hükümet, çözümcü ve barışçı olarak algılanır. Ama size terörist demekten de vazgeçmezler.
Sorunu, sadece kendi yol haritalarında “güvenlik meselesi” yani KCK yi silahsızlandırma ve topluma kazandırma olarak işleyeceklerdir.
Bu konuda hükümetin “çözüm kurulu” vardır. Asıl irade biziz diyorlar ve öyle de davranıyorlar. Bu “çözüm kurulu” tabi ki çözme kurulu olarak işlev görecektir.
Şimdiye kadarki gibi…
4) Sizlerin aşıl topuğunuzu yakalamışlar. Aşıl topuğundan vurmaya devam edeceklerdir.
5) Benim bir arkadaşım vardı. Onunla bu sorunları konuşuyorduk.
Bir gün bana dönüp dedi ki: “Hele bir popomu ellerimin arasına alayım, sonra diğer sorunları çözeriz.”
Kürdistan işgal ve savaş altındadır. Hele Kürdistan olarak bir popumuzu elimizin arasına alalım ve gelen giden bize tecavüz etmesin, sonra bölgenin ve dünyanın sorunlarını çözeriz.
Her şeyi biz getireceğiz ve en büyük biziz demek, kendisini kurtaramayıp başkasını kurtarmaya çalışmak, Kürdistan’a demokrasi getirmeden Türkiye’yi demokratikleştirmeye çalışmak ve birde demokrasinin pek az olduğu Ortadoğu’ya kısa sürede demokrasi getireceğiz demeye insanlar güler geçer.
6) Halk çoktan beri hep oyalanmalarla yaşatılmaya çalışılıyor. Sanırım artık sorgulamalar epey başladı. Herkesin gönlünde bir aslan yatar diyorlar ya halkın da gönlündeki aslanı asla terk etmeyeceğine inanıyorum. Kürdistan’ın bağımsızlığı veya tam hak eşitliğine dayalı bir federasyon, demokratik ve özgür bir Kürdistan için önümüze çıkan her konudaki önemli fırsatların tüketilmeyeceğine inanıyorum.
Bir yerde kapandıysa başka bir yerde mutlaka açılacaktır.
Gerillanın yürüttüğü ve halkın her düzeyde katıldığı Bağımsız Kürdistan ideali değişik dalga boyutlarıyla devam edecektir.
“Çözüm süreci” ve hükümetin kurduğu “çözüm kurulu süreci” ile ilgili bir dönem için bu son makalem olacaktır. Umarım alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete anlayışı ve politikalarına son noktayı koyacağımız günün gelmesi uzak olmayacaktır.
Daha açık söylersem “demokratik çözüm” üzerine yazmayacağım.
Herkes kendi işine baksın. Ben yoluma devam edeceğim.
Yolumuza bakalım.
[email protected]
Dursun Ali Küçük Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.