Bütün Kürdistani ulusal siyasi parti başkan, yönetim kurulları, sosyal ve siyasal şahsiyetleri bugün kuzey Kürdistan coğrafyasındaki kontrolsüz denilebilecek yıkımsal gelişmeleri doğru biçimde okuyamadıkları görülüyor.
Genel olarak bugüne kadar olduğu gibi hükümet ile PKK’nin yeniden barış sürecini başlatma çağrılarına devam etmeleri doğru olduğu kadar eksik ve yetersizdir. Bu ve benzer iyi niyet dilek ve temennilerin artık bölgedeki gelişmelere cevap olamadığını, yetmediğini, yetmeyeceğini, sürecin artık koptuğunu derin ve karanlık dar bir ideolojik kanala sürüklendiğini anlayamayacak kadar dar kapsamlı bakılmamalıdır.
Bugün yaşananlar sadece Kürt halkının doğal temel ulusal haklarına dair taleplerini kullanmaya çalışan sömürge ve egemen ulusun sol seküler tekçi ideolojik yapıların uluslar arası paydaşlarıyla kirli bir savaşta ortaklaşmalarıdır. Egemen ulusun ve sömürgecin sol tekçi ideolojik yapılarıyla uluslar arası tekçi totaliter güçlerin ve Kürdistan sömürgecisi güçlerin değişik hedef ve hesaplar için bugünkü iktidara karşı yürüttüğü derin ve kapsamlı bir operasyonun Kürtler üzerinden karanlık bir savaşa dönüştürülmesidir.
İktidarın Suriye rejimi ile yaşadığı onarılmaz çelişkiler, Rusya ile oluşan derin çelişki ve gerginlikler, İran ve Irak ile değişik bölgesel güç, hedef ve hesapların bu coğrafyada Kürtler üzerinden kirli bir savaş olarak sahaya sürüldüğü görülüyor. Sömürgeci devletlerin ve uluslar arası güçlerin kendi aralarındaki sorunlarına Kürt halkını kullanarak onlar üzerinden hesaplaşmasına Kürtlerin imkan ve izin vermemesi gerekir. Ancak maalesef toplum, halk o denli körleştirilmiş ki vekalet savaşlarını okuyamayacak kadar tüketilmiş ve bölgesel uluslar arası politik bilinçten kopartılmıştır.
Daha önce Suriye sahasında iç, bölgesel ve uluslar arası güçlerin yürüttüğü kirli vekalet savaşları dair uzun uzadıya ve sıkça tartışılırdı. Aynı vekalet savaşları Türkiye coğrafyası üzerinden verilmeye başlandığına dair ise adeta gözler kapatılıyor ve kulaklar tıkanıyor. Bu gidişe sessiz kalınmamalı, bu yangına taraf olunmamalı, ortak tutum belirlenerek halkımız bu yakıcı ve yok edici ateş çemberinden uzak tutulmalıdır.
Bu kirli savaş Kürt halkının ve Kürdistanın özgürlük ve bağımsızlık savaşı değil öncelikle bu anlaşılmalıdır. Bu savaş yere tekçi ideolojik sol komünalist seküler güçlerin, bölgesel sömürgeci güçlerin ve uluslar arası büyük güçlerin çeşitli hedef ve hesaplar için bölgede verdiği, yürüttüğü vekalet savaşlarıdır. Irak\'ta böyleydi, Suriye\'de böyle olmuştı ve devam ediyor, Türkiye\'de de bu durum tartışmasız böyle başlamak üzere olduğu görünüyor.
Kürdistani siyasal ve sosyal kişi, grup, kurum, yapılar halkın haklı ve meşru taleplerini dile getiren bir ortak deklarasyonla sahaya inmeleri ve evrensel değerlere dayalı çoğulcu demokrasi mücadelesine güç vermeleri geciktirilmemelidir. Kürt ve Kürdistan adına temsil gücü ve çoğulcu demokrasi tarafı olarak egemen sömürgeci devletin karşısına dikilerek haklı ve meşru talepleri ortaya koymalıdır. İçeriğinin ne olduğu kimsenin bilemediği karartılmış bir süreci tersine çevirerek Kürt halkının haklı, meşru halksal taleplerini açıkça ve doğru bir tarzla dile getirip Kürtler adına sömürgeci devletin karşısında muhatap olacak bir duruş ortaya konulmalıdır.
Başta Kürtlerin halksal temel hakları olmak üzere sosyal, siyasal, ekonomik ve gasp edilen tüm ulusal hakları için Avrupa insan hakları mahkemesi dahil uluslar arası kurumlara uzanacak bir davaya taraf olup öncülük edilmesinde geciken her gün daha büyük acıların merkezine doğru halk savuruluyor. Halkı adına siyasi sahaya çıkan kişi, grup ve kurumlar artık olayların arkasına takılıp
sürüklenmemeliler. Şayet bu tarzda sürükleniyorlarsa siyaset yapılmış olmuyor, çünkü siyaset geleceğin projesini yapma sanatıdır ve halkını refaha taşıma hedefidir. Gelecek doğru biçimde projelendirilemiyorsa, siyaset sanatı peşinden koşanlar halkı umutsuzluğa sürüklüyorsa, umutsuzluğa düşürüyorsa yapılanların yetersiz olduğu bilinmeli ve görülmelidir. Kürt halkı adına siyaset yapmaya çalışan kişi, grup ve kurumlar artık bunu dünya milletlerinin evrensel değer dediği inandığı sahiplendiği paradigmalar çerçevesinde adam akıllı dünyanın normal siyaset sanatı gibi dikkate almalı, destek alınmalı ve öz eleştirel yaklaşmalıdır.
Barış olsun dilek ve temennileri çoktan aşıldığı ve geri dönüşü çok zor bir sürecin dehlizlerine doğru sürüklendiği görülmelidir. Barışa ve doğru bir çözüme; sömürgeci-sömürge ilişkisi-çelişkisi olduğu kadar tarafların evrensel değerlere aykırı, evrensel değerlerle çelişik tekçi ideolojik paradigma hedefleri ve hesapları da engeldir. Bu engellerin önüne bölgesel ve uluslar arası farklı güçlerin hesapları ve hedefleri de daha büyük bir engel olarak girince halk için pimi çekili bir bombaya dönüşmüştür.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.