Kürdistan sömürgecisi devlet rejimlerin Kürt halkına bakışı ortaktır. Her dört rejim Kürt halkı ve evrensel hukuktan kaynaklanan temel hakları söz konusu olduğunda birbirinin imdadına koşuyor. Her dört rejim Kürt halkının yeryüzü üzerinde Hiçbir hakka ve hukuka, özgür iradeye sahip olmaması üzerinde derin işbirliğine sahip ve buna bağlıdır. Bu her dört rejim doğrudan veya dolaylı olarak 1900'lü yılların tek ırk ideolojisine dayalı emperyalist devletleri olarak Fransız, İngiliz ve İtalyanlar tarafından kendilerine özgür tek ırkçı ve katı ulusçu devletler şeklinde inşa edilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Kürt halkının coğrafyası, yurdu, ülkesi, vatanı ve halkı ile birlikte bu rejimler arasında paylaştırılmıştır. Her dört rejimden birinde bile Kürt halkı evrensel hukuktan kaynaklı haklarını elde eder ve irade oluşturursa geriye kalan parçaların da evrensel hukuktan kaynaklanan temel haklarını alabilecekleri korkusu hiç eksik olmuyor. Farklılıkların evrensel hukuktan kaynaklı haklarını elde edecek korkusu adı geçen rejimlerin tek ırk ideolojisine dayalı çağdışı rejimler olmasından kaynaklanıyor.
Bu rejimlerin dünya devletleri ile diplomatik ilişkileri Kürt halkının tüm hak ve hukuku ile birlikte yok sayılması çerçevesinde olmuştur/olmaktadır. Sömürgecilerin bu çerçevedeki diplomasisi Kızıl kürdistan'ı halkıyla birlikte Ruslara yok ettirmiştir. Mahabat cumhuriyeti, Doğu Kürdistanda aynı ortaklaşma yok ettirmiştir. Günümüzde güney Kürdistan'a, Kuzey Kürdistan'a ve batı Kürdistan'a doğur Kürdistan'a bu bağlamda oldukça kapsamlı ve ciddi yönelimler geliştiriliyor. Her dört tekçi, ırkçı sömürgeci devlet siyasi ideolojik, sosyal ve askeri ile diplomatik alanlarda ret, inkar ve imha siyasetlerini ortaklaştırarak yürütmektedir.
Kürt halkının tarih boyunca düşmanları elbetteki bölge halkları Hiçbir zaman olmamıştır ve değildir. Bugün ve gelecekte de bölge halkları ile Kürt halkı arasındaki derin tarihi komşuluk, kardeşlik ve barış içinde birarada yaşama isteği bağları güçlü bir şekilde devam edecektir. Süreçlerin bütün parametrelerine baktığımızda mevcut rejimler ile halkları ayrı görmek, ayrı değerlendirmek gerekir.
Kürt halkının evrensel hukuktan kaynaklanan temel hakları önünde engel teşkil eden tekçi ırkçı sömürgeci rejimlerden ayrıca da düşmanları mevcuttur. Kürt halkının diğer en büyük düşmanı siyaseti, diplomasiyi ulusal temel çıkarlarına göre gerektiği gibi yapamamak ve bilmemektir. Tarih boyunca Kürt halkı siyaseti ve diplomasiyi gerektiği gibi yapamamış olması kuşkusuz bugünün olumsuz koşullarını oluşturmuştur.
Tarihten 1900'lü yıllara kadar Kürt halkının özgürlüğü ve bağımsız geleceği önünde en büyük engel halkın düşün dünyasını ve zihniyetini kapatan dincilik ve ümmet ideoloji olmuştur. Tarihe baktığımızda Kürtleri genel olarak dinci ve ümmet ideolojiye saplanmış, dinci ümmet ideoloji sarhoşu gibi sosyal gerçekliği görülüyor. Kürtler 1150'li yıllardan itibaren dini ve dindaşları, ümmeti kurtarmaya yönelik tüm varlığı ile birlikte her şeyini feda eden bir millet olarak görüyoruz. Selahattin'i Eyyübi ile başlayan bu dönem Osmanlı ümmet imparatorluğu ile doruğu yaşamıştır. Kürt halkının 800 yıllık tarihi din ve dindaşlık, ümmet ideolojisine hizmeti ile geçmiştir. Bu tarihi süreçler boyunca küçük istisnalar hariç sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik varlığına ve üzerinde yaşadığı coğrafyası ve ülkesine ciddi yönelmeler, tehdit ve tehlikeler olmamıştır.
1150'li yıllardan 1900'lü yıllara kadar dünyanın diğer milletleri ise sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel her açıdan oldukça farklı değişim ve dönüşümler yaşamıştır. Kürt halkı ümmet ve din sarhoşluğunu yaşarken dünyanın diğer milletleri, halkları ve toplumları her dönemin, çağın evrelerini, gelişmelerini ve değişimlerini yaşamıştır. Kürtler ise bu tarihi evrelerin tüm değişim ve dönüşümlerinin cahili bir halk olarak geleceğini düşmanlarına teslim etmiştir.
Özellikle 1900'lü yıllarda ortadoğu bölgesi bütünüyle İngiliz, Fransız, İtalyan güçleri tarafından şeklendirilir ve bölge halkların ulusal devletleri kurulurken Kürtlerin İngilizlere, Frabsızlara karşı amansız biçimde savaşarak üstlendiği dini ve ümmeti kurtarma rolü Kürdistan sömürgecileri tarafından kahramanlık payesi ile ödüllendirilmişse de kendileri için ise sadece esareti ve köleliği getirmiştir.
Kürt halkı 1900'lü yılların ilk çeyreğinden sonra ortadoğu bölgesinde emperyalistlerce oluşturulan tekçi ırkçı katı ulusçu devletlerce hem dil ve kültürel hem de fiziksel olarak yok edici katı ret, inlar ve imha politikalarına maruz kalmıştır. Dünyanın her milleti için birinci öncelik ulusal çıkarlar olurken Kürt halkı için ise 1900'lü yıların ilk çeyreğine kadar birinci önceliği dinci ve ümmetçi ideolojik çıkarlar olmuştur. Bu tarihlerde küçük ve cılız ulusal birlik sesleri ise tekçi, ırkçı katı ulusçu sömürgeci devletler tarafından sinsi bir şekilde entrika ve oyunlarla yok edilmiştir.
Günümüz ortadoğu coğrafyası tekçi, ırkçı ve katı ulusçu devletleri ile dünyamızın çağdaş evrensel temel değerleri ve çoğulcu demokratik sisteme dayalı devletler arasında kıyasıya bir mücadele ve savaş sürmektedir. Günümüz ortadoğu coğrafyasının tekçi, ırkçı ve katı ulusçu devletleri de çağdışı rejimlerini ayakta tutmak ve çağdışı rejimlerine payanda yapmak üzere yeniden dinci ideolojiyi ırkçı ideoloji ile harmanlayarak savaş sahasına sürmektedir. Ortadoğu'nun tekçi, ırkçı katı ulusçu rejimleri tekçi dinci ve ırkçı rejimlere dönüşmektedir.
Ortadoğu coğrafyasında bu değişim, dönüşüm ve yıkıcı savaşlar sürerken Kürt halkının siyasi, ideolojik ve diplomatik durumu incelemeye değerdir. Ortadoğu coğrafyası sömürgeci devletlerin payandası dinci terörist örgütlere karşı uluslar arası güçlerce savaştırılan Kürtlerin siyasi ve ideolojik hesapları kendi içinde paramparça, içte ve dışta siyasi ve ideolojik ve diplomatik çelişkilerle doludur.
Uluslar arası güçlerin desteği ile sahada kazanıyor görünmesi bir istisna ve kullanma durumudur, siyasi sonuca götürmeyeceği çok açıktır. Çünkü Kürtlerin önemli bir kısmının siyasi ideolojik dayandığı değerler Uluslar arası güçlerin dayandığı çağımız evrensel temel değerleri ile hayati derecede çelişmektedir.
Güney Kürdistan'ın doğu kısmı tekçi, ırkçı sömürgeci İran rejiminin egemenlik alanına girerken, güney kısmı da tekçi, ırkçı sömürgeci Irak rejiminin egemenliğine girdi. Güney Kürdistan siyasi, ideolojik, diplomatik, güvenlik kendi içinde birliğini, özellikle savunma ve güvenlik gücünü, ordulaşmasını oluşturamadı. Birbirine düşman olan tekçi, ırkçı sömürgeci devletler ise rahatlıkla Kürdistan'a karşı birliğini kurdu ve Kürtlere karşı ortaklaştı. Kürtlere karşı birbirine düşman olan ırkçı sömürgeci devletler ortaklaşıyor. Maalesef aynı ulusun farklı sosyal, siyasal ve ideolojik grupları birliğini oluşturmakta aciz kalıyor ve halkına ihanet ediyor.
Kürtlerin bir kısmı Kürdistan kaynaklarını aile ve grup çıkarları için kullanmakla meşguldür. Kürtlerin bir kısmı siyasi ve ideolojik olarak Kürt halkının özgürlük ve bağımsızlığının kötü bir olgu olacağını halkın beynine ve yüreğine pompalamakla meşguldür. Ulus devlet dönemi bitmiştir yalanını halka doğru bir değer gibi sunmakla ve bunu zorla yapmakla meşgurdür.
Tarihte Kürtler ''ulus devlet istemiyoruz, ümmetin birliğini istiyoruz'' dediler. Bu uğurda çok büyük savaştılar ve büyük kayıp ettiler. Bunun etkileri sonucu günümüze kadar ret, inkar, imha temelinde süren sadece kölelik kaldı. Günümüzde Kürtlerin önemli bir kısmı ''ulus devlet dönemi bitmiştir, ulus devlet çağdışıdır, ulus devlete karşı çıkmalıyız, ulus devlete karşı savaşmalıyız'' diyor. Kürtlerin tekçi siyasi ideolojik bu grupları sadece Kürt halkına dünya üzerinde daha fazla düşman kazanacaklar. Tekçi, ırkçı sömürgeci rejimler yeterince düşmanlık yapıyor, bunlara ilaveten, bunların üstüne dünyanın tüm ulus devletlerini düşman haline getiriyor. Yani ulus devlet ideolojisini ret eden, çağdışı ilan eden, ulus devlet olgusuna karşı savaşacağını ilan eden Kürtler dünyayı Kürt halkına karşı düşman haline getiriyor.
Kürtler son 800 yıllık tarihleri boyunca dinci ümmet ideolojisi sarhoşluğu yaşamıştı, günümüzde de hem dinci ümmmetçi hem de tekçi siyasi ideolojik sarhoşluğu yaşıyor. Bu değerler geçmişte Kürt halkına büyük kayıp ettirmiş, günümüzde de daha büyük kayıp ettirecektir.
Kürt halkının beynine, düşünce dünyasına pompalanan bütün siyasi ideolojik yanlış hesaplara halkın artık dur deme zamanı geldi, geçiyor. Kürt halkının göbeği yanlış yol ve yöntemlere saplansın, mazlum ve mağdur olsun, ezilsin, köle olsun diye kesilmedi. Kürt halkı bilmelidir ki etrafını saran tekçi, ırkçı sömürgeci rejimlerin oyunları çok fazladır. Kürt halkı bilmelidir ki bütün sapkın, aşırı, aykırı siyasi ideolojik hesapların altından tekçı, ırkçı sömürgeci bu güçler vardır ve bundan sonra da olacaktır.
Kürt halkının en doğal ve doğru rehberi Hiçbir birey değildir, Hiçbir ideoloji değildir. Kürt halkının tek doğal ve doğru rehberi ''evrensel temel değerler ve çoğulcu demokratik kurum ve kurallar'' olduğunu bilmelidir. Dünyamızın çağdaş medeni milletleri, halkları ve toplumları hangi sisteme dayanıyor ise Kürt halkı da öyle bir sistemi istemeli ve talep etmelidir. Avrupa Birliği ülkelerinin dayandığı sistem, evrensel temel değerler taşıyor ve çoğulcu demokratik bir sistemdir. Kürt halkı için de en doğru ve ideal sistem evrensel temel değerlere dayanan çoğulcu demokratik sistemdir.
Bu sistemin özeti şudur; Halkın özgürlüğü ve bağımsız geleceği, bağımsız ulusal devleti, her farklı dil ve kültürün eşit haklara sahip ve özgür olduğu bir sistemdir. Her farklı inancın eşit haklara sahip olduğu ve özgür olduğu, her siyasi ideolojik düşünce ve fikrin eşit haklara sahip ve özgür olduğu bir sistemdir. Her farklı sosyal sınıfın eşit haklara sahip olduğu ve özgür olduğu bir sistemdir.
Kürt halkının kafasını, zihnini, düşüncesini ''evrensel temel değerlerin ve çoğulcu demokratik değerlerin'' karşısına diken, sapkın ideolojilerle gerçekleri ters yüz ederek sapkın düşüncelere sevk edenlere herkes artık daha fazla kuşku ile bakmalıdır. Kürt halkına sadece düşman kazandıran, halkı çağdaş değerlerin karşısına konumlandıran, yanlış siyasi ideolojik hesapları artık her sosyal, siyasal grubun çözümlemeye ve deşifre etmeye çalışması zamanı çoktan geldi, artık çok geç olmadan doğru siyasi ideolojik değerlerle halkın içine çıkmalılar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.