Hasan amcanın hayalleriHasan amcamız vardı, bölgede sakinliği, rahatlığı ve cömertliği ile tanınan, bilinen ve sevilen biriydi. Rahatlığı hayalciliği o kadar ileri derecedeydi ki sonunda sadece kendisine zarar verirdi.
Bölgemizin her üreticisi gibi Hasan amca da küçük baş hayvancılıkla uğraşırdı. Arazileri, biçenekleri, yaylaları hayvanları kusursuz yetiştirmesine yetiyor, hatta fazla bile geliyordu.
Hasam amca kışın ortasından itibaren yazın yapacağı işlerin planını yapmaya başlardı. Biçeneklerini gün be gün biçme, toplama, yığma ve taşıma programını yapardı. Kışın uzun gecelerindeki bir çok sohbetlerinde yazın yapacağı işlerin planını anlatmakla geçerdi. Yaz gelip işler yoğunlaşınca kışın yaptığı bütün planları, programları unutur, bu defa kışın hayvanlarını nasıl daha iyi besleyeceği, daha iyi bakacağı planlarını çevresine anlatırdı. Bu durum oradaki herkesi endişelendirir, Hasan amcalarını işe odaklanması için seferber ederdi. Biliyorlar ki hayvanlarına kışlık ot biçip toplamazsa kışın bütün hayvanlar bu sefer komşuları olarak onların başına kalacaktır.
Yazın ilerlemiş zamanlarında Hasan amcaları işleri, planları, programları anlatmakla meşgulken her zaman ki gibi imece usulü toplanıp Hasan amcayı da zorla yanlarına alarak götürür, biçeneklerinde henüz kurumamış otları biçmeye çalışırlardı. Komşularının çoğu biçeneklerdeki otları biçmiş, işlerini bitirmiş, mecburen Hasan amcalarının işine koşuyorlardı.
Sonbahar rüzgarları başlayınca Hasan amcalarının biçeneklerinde biçemediği korumuş otları paraşüt gibi yukarılara uçurur, kaldırırdı. Sonra sonbahar rüzgarlarına \'\'Hasan amcanın işçileri\'\' adını taktılar. Rüzgar hızlı estikçe \'\'Hasan amcanın işçileri bugün iş başındalar\'\' derlerdi. Hasan amca yine iş planlamalarından vaz geçmez, kışın iş plan ve programlarını yazın, yazınki iş plan ve programlarını da kışın anlatmaya devam eder, işleri de sürekli aksar, komşularının yardıma koşmasıyla onların sayesinde yarım-yamalak işleri yapılırdı.
Manda sîstemînde sömürge bile olamayan Kürtler
Birinci Dünya Savaşı\'ndan sonra, kimi yoksul ve bağımsızlığına kavuşamamış ülkeleri, Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere (mandater) vekillik görevi verildi. Manda, bir çeşit rejimdi, Milletler Cemiyeti\'nin kontrolü altında uygulanan yeni bir sömürgecilik rejimiydi. Savaş sonrasında, yenilen devletlerin egemen oldukları topraklar, müttefiklerin eline geçmişti. Müttefikler de bu ülke toprakları, kendi sömürgeleri haline getirmek için manda sisteminden yararlandılar. Mandater devletler, denetimleri altında tuttukları bölgelerin yönetiminden Milletler Cemiyeti\'ne karşı sorumluydular. Ancak bu sorumluluğun bir kamuflajdan ibaret olduğu da bir gerçekti.
1919-1920\'li yıllarda imzalanan barış antlaşmalarıyla, mağlup olan devletlerin toprakları parçalandı ve manda idareleri konusunda anlaşmalara varıldı. Manda sistemi içine alınan bölgeler, gelişme düzeylerine göre, A, B ve C grubu mandaları olarak üç gruba ayrıldı.
A grubu mandaları, Kürdistan\'ı da kapsayan Osmanlı Devleti\'nin yönetiminde bulunan bölgelerdi. Bu bölgelerin manda idaresine verilmesi, San Remo Konferansında karara bağlanmıştı. Manda idareleri geçici olacak ve yerli halka, kendilerini sonunda tam bağımsızlığa götürecek eğitim verilecekti. Bu bölgelerden Filistin, Ürdün, Güney Kürdistan ve Irak, ingiliz mandasına bırakıldı. İngiltere\'nin Filistin mandasına, Yahudilerin Filistin\'de bir vatana sahip olmalarında bir dönüm noktası teşkil eden Balfour Deklarasyonu eklenerek Siyonistlerin istekleri de yerine getirildi.
Batı Kürdistan, Suriye ve Lübnan Fransız mandasına verilirken, Musul petrollerindeki payı da onaylandı. Sömürge olarak yönetilen bu bölgelere uzun sürecek olan bir hazırlık döneminden sonra bağımsızlığın verileceği düşünülüyordu. Bağımsızlığı düşünülen halklar zaman içinde bağımsızlığa kavuştular, bir istisnası, o da Kürt halkı ve Kürdistan olacaktı. Kürtler manda idaresinde bile başkası sayılmış, kendisi olamamıştı, zamanla başkası yapılmak üzere imha politikalarının temellerinin atıldığı o tarihten günümüze bütün şiddetiyle yok edilmeleri sürecekti.
Türkler de o tarihte manda rejimini kendi içinde tartışmış, kimileri İngiliz, kimileri Fransız, kimileri Amerikan mandasını kabul edelim diyerek gruplara ayrılmıştı. Bu süreçte Kuzey Kürdistan Kürtlerin esamesi yine okunmuyor, kendileri yokmuş gibi bir tutum sergiliyordu. Türkler Atatürk liderliğinde bağımsızlığa yürürken bile mandacılığı savunanlar halen bulunuyordu.
Sömürgeci sistemin içinde kalarak demokratik ulus hedeflemek
Kuzey Kürdistan halkının önüne konulan ideoloji, felsefe ve perspektif akıllara ziyan, insanı kendisine bile şüpheye düşüren noktaya sürüklüyor. Şöyle ki bağımsızlığını kazanmış bir halkın demokratik ulus hedeflemesi, birlikte yaşadığı farklı halklara, farklı inançlara demokrasi içinde doğal haklarını yaşama imkanını sağlaması, kuram ve kurumlara bağlaması anlaşılır bir durumdur. Ancak sömürgeci devleti dönüştüreceğiz, değiştireceğiz, demokratikleştireceğiz, demokratik ulus meydana getireceğiz iddia ederek, sömürge halkın en doğal hakkı olan bağımsızlığına karşı durup, bağımsızlık hedefini ret etmek sömürgecilerle ortaklaşmak dışında bir anlam ifade etmeyecektir.
Kuzey Kürdistan halkı bugün böyle bir kısır döngü ve akıl tutulması bir sürecin karanlık cenderesine sokulmak istenmektedir. Bu ideoloji ve perspektif gerçekmiş gibi halka pazarlanıyor olması şeytani bir tuzaktan başka bir sürece hizmet etmeyebilir. Geçmişte mandacılığı savunanlara meydanın bırakılması ne anlam ifade ediyorsa bugün bu perspektif çok daha ağır ve yok edici bir anlam taşıyor. Şayet Anadoluda mandacıların sözü dinlenmiş olsaydı bugün bu topraklarda nasıl ve kimler egemen olacaktı. Bu bile yakın tarihin halk iradeleşmesine ışık tutabilecek değerli bir örnektir. Kaldı ki sömürgeci devlet sistemini demokratik ulus devlet sistemine dönüştürme bağımsız Kürdistan hedeflemekten çok daha zor, karmaşık ve kuzey Kürtlerin gücünü çok aşan bir olaydır. Bugüne kadar sömürgeci devletin egemen ulusu bu projeyi ret etmiş, yok saymıştır. Bunun bir istisnası Kürtlerin sırtında, onların oylarıyla milletvekili olamaya çalışan Birkaç marksist dışında evet diyen olmamıştır. Onlar da kişisel çıkar devşiren, Kürtlerin ulusal hak ve hukuktan uzak tutabileceklerini düşünen, Kürtlere demokratik ulus perspektifi için olumlu algı oluşturma devlet politikası sürdürenlerdir. Sömürgeci katı ulusçu devletin dönüşmesi kendi halkı isterse mümkün olma olasılığı olabilir. Kürtlerin böyle bir görevi, misyonu ve gücü olmadığı gibi Hasan amcanın planlarının kötü bir versiyonu dışında Bir şey de değildir.
Kapitalist sömürgeci sisteme dokunmadan komünalist sistem hedeflemek
Sömürgeci devleti demokratik ulus devletine dönüştürmeyi hedefleyen sömürge halka verilen perspektifin yalan bir hedef olduğu, kandırmaya ve aldatmaya yönelik olduğu anlaşılan bir durumdur.
Kapitalist sömürgeci devlet sistemine dokunmadan kar hedefi gütmeyen komünalist sistem kurma hedefi saklanacak, maskelenecek, perdelenecek tarafı bile olmayan açık bir yalandır. Bu yoksula, garip gurebaya uyanıkken rüya gördürtmek gibi bir duruma işaret ediyor. Kapitalist sistemi herkes, her insan tanıyor, biliyor, kurum ve kuramlarını çözümleyebiliyorsa kapitalist sisteme dokunmadan komünalist sistemin inşa edilemeyeceğini aklını yitirmemişse bilecek durumdadır.
İnsanoğlu temel ihtiyaçlarını kusursuz bir şekilde temin etmeyi hedefleyen, bunun için çabalayan öyle bir sistem inşa etme rüyası görüyor ki ne gıda ne içecek ne de yokluğu Hiçbir zaman hissedilmeyecek hesaplar içine girmiştir.
Toplumsal sistem arayışı da insanlıkla birlikte başlayan insanlığın en kadim özlemlerinden bir tanesidir. Öyle bir sistem inşa edilsin ki dikensiz bir gül bahçesi olsun, herkes arılar ve karıncalar gibi düzenli bir yaşam içinde mutlu mesut yaşaması hayal edilmiştir.
Bu hedefler için yola çıkılmışsa da her defasında insanlık trajedisine neden olmuş, ardından yıkılmış kentler, yakılmış coğrafyalar, yok olmuş hayaller bırakmıştır. Büyüklerimiz \'\'zorla güzellik olmaz\'\' diyerken yüz güzelliği dışında toplumun doğal yaşamına da işaret etmiş, doğanın kuralları kadar insanlığın da kural ve kurumları zorla olamaz. İnsanlık komünalist sistemi defalarca denemiş, ilk avcı insanlar gibi üretip paylaşalım, ortak ve eşit yaşayalım hayalini görmüş böyle bir sistem hedeflemiş, zor araçlarını kullanarak buna ulaşmak istemişse de geriye geriye kıyımlar, soykırımlar, enkazlar bırakarak ondan kurtulmuştur. Kaldı ki insanlık komünalist sistem hedefi için komünalizme karşın sistemleri de birer birer ortadan kaldırıp ilerlediği halde hedefine Hiçbir zaman ulaşamamıştır.
İnsanlığın komünalist sistem inşasında yaşadığı gerçekler bu kadar açıkken bu defa komünalizme karşıt kapitalist sisteme dokunmadan onun içinde kalarak karşıtını inşa etme hedefi nasıl kocaman ve açık bir yalan olduğu ortadadır. Bu yalanlarla halkın beynini adeta boşaltmak sadece sömürgeci devletlerin sömürgeyi yok etme hedefine hizmet edecektir. Kürtdistan\'ı bölen, parçalayan ve paylaşan sömürgeci devletler de ancak böyle yalana dayalı bir ideoloji ve perspektif ortaya koyabilirler. Sömürgecilere ilerde Doğu, Güney ve Batı Kürdistan\'da da bağımsızlığa yürüyenlere karşı daha kapsamlı kullanma aracı yaratılıyor. Halkın bunu fark etmesi, buna karşı doğru konumlanması, geleceğini karartacak, ebediyete kadar ülkesini kendisi ile birlikte yok etmeyi hedefleyenlere uşaklık ederek sürecin parçası kılınma çabasına uyanmalıdır.
Kadının toplumdaki yeri, toplumun örgütlü yapılanması, özsavunma yapılanması sömürgeci devletlerin çıkarlarına göre ve sömürge halkın bağımsızlık hedefine karşı konumlandırma çabası şeytani olduğu kadar derin hesaplara dayalı büyük ve kapsamlı hesapları olan bir politika olarak hayat buluyor.
Bugünden açıkça görülüyor ki bağımsızlığı hedefleyen Kürdistani kurum ve kuruluşlara ideolojik yönelim başlatılmıştır. Bağımsızlığı hedefleyen Kürdistani güçler dar milliyetçi ve gerici, onlara karşı çıkmak da ilerici ve devrimci misyon şeklinde toplumsal örgütlü gücün beynine enjekte ediliyor. Kısaca değinilen çarpık ve çelişik ideolojik perspektiflere devrimcilik adı altında ilerici deniliyor. Yani sömürgeci devleti demokratik ulusa dönüştürme hedefi gerçekmiş gibi gösterip halkın özgürlük özlemleri üzerinden kendi değerlerine karşı konumlandırma çabası hız kazanmıştır. Bu hayale ve yalana dayalı planın peşinden halkın özgürlük özlemlerini öne çıkarıyormuş gibi yapıp sömürgeci devletlerin çıkarlarına paralel halkı sürüklemeyi hedeflemektir. Kapitalist modernite sisteme dokunmadan, onun içinde kalarak komünalist sistem inşası yalanını, hayalini gerçekmiş gibi pazarlayıp, halkın bu yalanın peşinden sürüklenmesini hedeflemektir. İki kocaman yalanın ve hayalin peşine halkın özgürlük özlemlerini sömürerek sürüklemeye çalışarak sömürge halkın umutlarını ortadan kaldırmayı hedeflemektir.
Sürü olgusu zihniyeti oluşturup, çok uzun süredir işleyip durmanın sürecinin birden çok hedefine kilitlenme olasılığı içindir. Sömürgeci İran devleti hem Irak ve hem de Suriye\'de kapsamlı ve çok boyutlu siyasal ve sosyal hedeflere odaklanmış, hayata geçiriyor. Bu hedeflerin merkezinde de bağımsızlığa ilerleyen Kürdistan yer aldığından kuşku duyulmamalıdır. Irak ve Suriye global kapitalist sistemin değişim ve dönüşüm planı doğrultusunda yeniden yapılandırılırken bağımsız Kürdistan olgusu realite olarak yapıtaşları döşenerek süreç bütün sıcaklığı ile ilerletiliyor. Sömürgeci devletlerin paniği ve karşı hamlelerini anlamak için globalizmin bölgedeki hedeflerini de bilmek gerekiyor. Globalizmin bölgedeki hedefleri ile sömürgeci devletlerin hedefleri örtüşmüyor, çatışıyor. Nitekim çatışmanın derinliği bölgeyi kaosa ve büyük yıkıma sürüklüyor. Bu süreç ilerlerken sömürgeci sistemlerin içinde kalmayı hedefleyen Kürt grupların önümüzdeki süreçte bölgede ne gibi roller üstlenecekleri çok da muğlak olmayabilir.
Hasan amcanın hayali planları, programlarını komşuları çözümlemişti, her yıl tekrarlanıp duruyordu. Hasan amcanın hayali planları daha masumdu çünkü sadece kendisine zararı vardı. Bugün Kürt halkının önüne konulan, onları etkisi altına almaya çalışan hayali planlar ise o kadar masum olmayabilir. Bu planların ideolojik ve felsefi alt yapısını oluşturanlar, teoremleri hazırlayanlar Kürdistan\'ı ebediyete kadar yok edip, tarihe gömmeyi hesaplamış olabilirler.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.