1- Tekçi, bir ırka dayalı rejimler, 2. dünya savaşının ana nedeniydi, bu rejimin gövdesi Almanya büyük bir savaşla 1945'te ancak çökmüştü. Bu tekçi ve ırkçı rejimin artıkları maalesef halen özellikle ortadoğu coğrafyasında tutunmaya devam ediyor.
2- Tekçi, bir sosyal sınıfa dayalı rejimler, Sovyetler Birliği ve partnerleri 1990'larda halkların çoğulcu demokrasi talepleri karşısında dağılmış ve çökmüştü.
3- Tekçi, bir din ideolojsine dayalı rejimler İran, Libya, Suudi Arabistan gibi kimi ülkelerde dönem, dönem ortaya çıkıyor, ardından halkların insiyatif almasıyla yıkılmış veya zorla tutunmaya çalışmaktadır.
4- Tekçi, bir düşünce ve fikre dayalı rejimler de diğer tekçi tüm rejimler gibi zora dayanarak var olmaya, egemen olmaya çalışmış ise de yıkılmaktan kurtulamamıştır.
5- Bunların kimi zaman dinci-ırkçı, kimi zaman bir düşünce ve fikre-sosyal bir sınıfa dayanıp ikisinin bir arada egemenlik oluşturmaya çalıştığı rejimler olmuşsa da ülkeleri yıkıma sürüklemiş ve yıkılmıştır.
Dünyamızın ve insanlığın genel rotası evrensel temel değerlere ve çoğulcu demokrasiyedir. Bu da kısaca; Tüm farklılıkların haklarının korunduğu, eşitliğinin korunduğu, yasal ve anayasal güvence altına alındığı rejimlerdir. Avrupa Birliği sistemi bu sürecin en önemli yapıtaşı olarak değerlendirilebilir. Amerika Birleşik Devletleri çoğulcu demokrasinin ilk beşiği kabul ediliyorsa da Avrupa Birliği sistemi kaynakların halk ile paylaşımı sosyal yönden dengeleri daha sağlam oturtmuştur. Dünyanın diğer coğrafyalarındaki halkların, milletlerin ve toplumların, devletlerin, ülkelerin evrensel temel değerlere ve çoğulcu demokrasiye geçiş sürecindeki ülkeler olarak değerlendirilebilir. Geçiş sürecinde değerlendirilen ülkeler mevcut statükolarında diretme ve direnme derecelerine göre yıkımlara uğruyor. Statükoyu herşeye rağmen zorun her türlü aracıyla korumaya çalışan ülkeler adeta taş üstünde taş kalmayacak derecede tahrip oluyor. Dünya üzerinde tekçi rejimin en yumuşak geçişi Afganistan coğrafyasındaki direnişlerini saymazsak Sovyetler Birliği gerçekleştirmiştir. Sovyetler Birliği bünyesinden ayrılan ülkeler günümüzde evrensel temel değerler ve çoğulcu demokrasi yol arayışını sürdürüyor. Rusya dahil Sovyetler Birliğinden sonra oluşmuş ülkeler tekçi rejimlere sahip değil, evrensel temel değerlere ve çoğulcu demokratik sistemlerini de oluşturamamıştır. Bunlar hala geçiş sürecindeki ülkeler kategorisinde değerlendirilebilir.
Geçiş süreci ülkeleri için bu süreç en tehlikeli dönemdir. Çünkü toplumun sosyo-kültürel, sosyo-inançsal, sosyo-ırksal, sosyo-sınıfsal, sosyo-ideolojik yapılarının zaaflarından istifade edebilecek en zayıf dönemleridir. Irkçı diktatörlükten evrilen bir rejim toplumu, halkı dinci yapı üzerinden tekçi dinci bir yöne, bir rejime evrilmesi güçlü olasılıklar arasındadır. Veya tekçi dinci bir rejimden çıkarken ardından ülke toplumu baskın siyasi ideolojik etkiler altında ırkçı bir rejime evrilmesi güçlü olasılılıklar arasındadır. Günümüz ortadoğu karmaşasının temelinde bu tür sapkın, baskın siyasi ideolojik sapmalar vardır. Ülkeler ırkçı bir rejimden kurtuluyor derken dinci bir rejime doğru evriliyor. Dinci bir rejimden kurtuluyor derken ırkçı bir yöne doğru evrilebiliyor.
Toplumlar algısına yıllarca işlenmiş egemenlik oluşturmuş tekçi zihniyetlere bağlı güçler bu sapmaları zorun her türlü araçlarına dayanarak yapmaktadır. Ülkemiz, bölgemizdeki tüm bu tekçi radikal değişim ve dönüşüm süreçlerinden ayrı düşünülemez, bölgenin sosyal, siyasal özelliklerinden kaynaklanan ve bireylerin tekçi, dinci, ırkçı çağdışı ideolojilerle yoğrulmuş, hatta adeta kemikleşmiş zihniyetleriyle sapma olasılıkları gözardı edilemez. Böylesi tekçi sosyal toplumsal yapıların siyaset ile ilişkileri, mevcut demokratik değerleri tekçi rejimleri için bir araç gibi kullanma olasılıkları uzak bir ihtimal değildir.
Bölgemizde yakın geçmişte İran Şahlık diktatörlüğü, ülkenin değişim ve dönüşümü ve ardındaki siyasi ideolojik gelişmeler bu süreçlerin en yalın ve açık bir örneğidir. İran halkı evrensel temel değerler ve çoğulcu demokrasi mücadelesi verdiğini sanarken tekçi dinci bir rejime kendisini mahkum etmiş, Şahlık diktatörlük rejimini arar duruma düşmüştür. Irak halkları tekçi ırkçı diktatör rejimden kurtulma mücadelesi verdiğini sanarken İran tekçi dinci rejimin yayılmacı etkisine girmiş ve tekçi dinci ve ırkçı bir yöne evrilmektedir.
Suriye halkı tekçi ırkçı diktatör bir rejimden kurtulma mücadelesi verirken statükocu bölgesel devletlerin yoğun çabaları ve etkisiyle kendisini tekçi dinci bir rejim hedefleyen ve zora dayalı terörist grupların kucağında bulmuştur. Uluslararası koalisyon ilk etapta Suriye halkının çoğulcu demokrasi mücadelesi verdiğini düşünerek pozisyon almıştır. Mücadele süreçleri oldukça kanlı ve karanlık olduğunu, bölgesel güçlerin her birisinin kendi statükoları uğruna Suriye halkını kullandığını çok geç fark etmiş ve pozisyon değiştirmiştir. Siyasi ideolojik çelişkiler ülkenin yakılıp yıkılmasına neden olmuş geriye enkaz bir ülke kalmıştır. Ne acıdır ki evrensel temel değerler ve çoğulcu demokrasi bölge halklarının umudu olduysa da mevcut çağdışı bölgesel statükolar bütün süreci kendi çağdışı statükoları uğruna zehirlemektedir. Mevcut karanlık tablo giderek bütün bölgeyi korkunç bir bataklık gibi içine çekebileceği olasıdır.
Ne yazık ki bölgenin siyasi aktörleri bütün bu süreçleri mevcut statükoları dışında evrensel temel değerlere ve çoğulcu demokrasiye değerlendirme kapasitelerinden henüz çok uzaklar.
Bölgenin çağdaş uygarlık ve aydınlık bir gelecek, evrensel temel değerlere dayalı çoğulcu demokrasi hedefleyen, kurumlaşmış bu siyasi değerlere bağlı bir kuruma çok acil gereksinim ve ihtiyacı vardır. Ülkemiz halkı olsun, bölge halkları olsun tüm milletler, halklar ve toplumlar böylesi çağdaş uygarlık hedefleyen bir yapıya adeta susamıştır.
Ülkemizin ve bölgenin çağdışı ve geri tekçi rejimlere evrilmesi olasılıkları yükseldiği böylesi karanlık bir dönemde çağdaş uygarlığa aydınlık, ışık olacak siyasi ve sosyal kurumlara ihtiyaç vardır. Her kişi kendi bencilliklerini, tekçi siyasi ideolojik saplantılarını bir kenara koyabilmeli, bırakabilmeli ve çağdışı tekçi sistem oluşturma hesaplarından kurtulmalıdır. İddiası bulunan siyasi yapıların Ülkenin ve bölgenin başına daha kötüsü gelmeden çağdaş uygarlık değerleri yönünde evrensel temel değerler ve çoğulcu demokratik değerler doğrultusunda millete, halka ve topluma öncülük edebilecek bir kurumlaşma sağlamalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.