Özelde Suriye'de genelde de ortadoğu coğrafyasında bugüne kadar sürdürülen savaş ve şiddet herhangi sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik bir sorunu çözememiştir. Çözemeyeceği ve hiçbir toplumsal kazanım elde edilemeyeceğini İsrail-Filistin-Arap savaşlarında, Lübnan savaşlarında, Irak savaşlarında ve 2011 yılından bu yana Suriye savaşlarında kendisine insanım diyen herkesin anlamış olması gerekirdi.
Ancak bölge, tekçi ırkçı, tekçi dinci siyasi ideolojik hegemonya hedefleyen gerici siyasi ideolojik yapıların saldırısı altındadır. Bölgede herkes kendi tekçi siyasetini, ideolojisini egemen kılmak üzere birbirini boğazlamakta, katl etmekte, imha etmektedir. Kısaca gerici, çağdışı çürümüş siyasi ideolojik yapılar; bölgeyi, milletleri, halkları ve toplumları kan denizinde boğmaya çalışmaktadır. Bu vahşetler, katliamlar, soykırımlar yaşanırken silah üreticileri ve silah tüccarları sahip oldukları tüm ölüm ve vahşet aracı silahları satmakta, karlarını katlamaktadır. Bunlardan kimileri de savaşı kışkırtmak ve yangını harlamak için adeta ateşe benzin dökerek körüklemektedir.
Geçmişten ders çıkarmayan tekçi ırkçı, tekçi dinci, tekçi hegemonya hedefleyen bölgenin gerici, çağdışı tüm siyasi ideolojik aktörler, sahip oldukları kirli zihniyet paralelinde ellerindeki zor araçlarına dayanarak toplumsal destek elde etmeye ve bu şekilde kirli, kanlı savaşları, ret, inkar ve imha savaşları devam ettirmeye çalışmaktadır.
Türkiye yakın tarihe kadar bu kan denizi ve karanlık bir bataklığa dönüşen bölgelerden uzak durmayı başarmıştı. Geçmişte Irak savaşlarında bir koyup üç alma hayaline yenilmemiş, çok istediği halde Musul ve Kerkük üzerine yaptığı ütopik hesapların oluşan risklerini görmüş ve hamle yapmayı uygun bulmamıştı. Böylece Türkiye Ortadoğu'nun kirli ve kanlı vahşet savaşlarıyla karanlık bir bataklığa dönüşen coğrafyalarından uzak durmayı başarmıştı.
2011 yılından günümüze Suriye coğrafyasındaki kirli ve kanlı vahşet savaşları sürerken basın yayın üzerinden edindiğimiz izlenim, ilk başlarda dolaylı da olsa bunun içinde yer almıştır. Ancak son bir aydan bu yana Suriye sahasında sürmekte olan kirli ve kanlı vahşet savaşlarının sürdüğü bataklığın içine doğrudan girdiği görülmektedir.
Suriye coğrafyasında olsun, tüm ortadoğu coğrafyalarında olsun böylesi kirli ve kanlı vahşet savaşları bölge halklarının sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel taleplerine çözüm üretmemiş, çözüm sağlamayacağı da tarih boyunca açıkça görülmüştür. Milletlere, halklara ve toplumlara herhangi bir çözüm sunmayan kirli ve kanlı bir yolun seçilmiş olması, bölgenin milletleri, halkları ve toplumları için maalesef geriye sadece acı ve gözyaşı bırakacaktır.
Ortadoğu coğrafyaları üzerinde yaşayan tüm milletlere, halklara ve toplumlara sadece çözüm ve refah sunacak tek bir yol ve yöntem vardır. O yol ve yöntem; ''Evrensel temel değerlere ve çoğulcu demokrasi'' değerlerine dayanan yegane yoldur. Bu değerler ancak barış ortamında gerçekleşebilir, bunlar için bölgede kirli ve kanlı vahşet savaşlarına girişmek gerekmiyor.
Farklı sosyal-kültürlerin, farklı sosyal sınıfların, farklı inançların, farklı düşünce ve fikirlerin eşit hak ve hukuka sahip olması, yasal ve anayasal güvenceye alınması ile ''evrensel temel değerlere ve çoulcu demokrasiye'' ulaşmak mümkün ve yeterlidir. Türkiye bu değerlerin kurallarını kurumlarına kazandırarak, kapsayarak bölgesine, ortadoğu coğrafyasının tüm milletlerine, halklarına ve toplumlarına rol model olabilir ve öncülük edebilirdi.
Türkiye Suriye coğrafyasında kirli ve kanlı vahşet savaşlarının içine girerek kötülere benzemek zorunda olmayabilirdi. Türkiye'yi bu kirli ve kanlı vahşet savaşın içine sürükleyen en belirgin gerekçesi terörist örgüt ilan ettiği bir yapının uzantısı olduğunu iddia ettiği başka bir yapının anılan bölgede güçlenmesini önlemeyi hedeflemesidir. Bu iddia ilk bakışta haklı bir gerekçe gibi görünebilir ancak bunun Türkiye ve bölge için çok büyük bir tuzak olduğu bölgenin siyasi ideolojik gerçekliği ışığında bakıldığında çok açıktır.
Türkiye'nin önünde duran en büyük sorunu olan Kürt halkının sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel taleplerini henüz çözmemiştir. Kürt halkının meşru zeminde yerini almış olan ve siyaset yapan, evrensel temel değerlere ve çoğulcu demokrasiye bağlı tüm sosyal ve siyasal kurumları halkın doğuştan gelen en temel haklarının çözümünü her vesileyle meşru zeminde talep etmektedir. Bu meşru ve haklı talepleri görmezden gelen bir ülke iç sorunlarını dışarıya taşıması mevcut sorunun çözümüne bir katkısı olmayacaktır. Tam tersine olumsuz bir etkisi olacak, mevcut sorunların kapsamı ve boyutları daha da büyütecektir.
Kürt halkının Suriye coğrafyasında üzerinde yaşadığı bölgesine Türkiye'nin anılan gerekçeleri bahane ederek müdahalesi iç sorunlarını bölgeye taşıması anlamına geliyor. Kürt halkının sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik sorunları ülke içinde doğru yol ve yöntemlerle çözülmemişken aynı doğru olmayan yol ve yöntemlerle benzer bir sorunu Suriye rejimi adına ve arkasında gözükecek bir şekilde bastırmaya kalkışması hem içerde, hem bölgede ve hem de uluslar arasında infiale yol açmıştır.
Bölgesel güçlerin tümü ve uluslar arası güçlerin tümü Suriye coğrafyasında dolaylı veya doğrudan bu kirli ve kanlı vahşet savaşlarının içindedir. Kimi uluslararası çevreler ortadoğu bölgesinin tekçi ırkçı, tekçi dinci ve tekçi hegemonya hedefleyen güçlere rağmen ''evrensel temel değerlere dayalı çoğulcu demokrasi hedefini'' hayata geçirmek için bölgededir. Kimi uluslararası güçler ve bölgesel güçler ise bir yandan mevcut rejimi ayakta ve iktidarda tutmak, diğer yandan tekçi ırkçı, tekçi dinci ve tekçi hegemonyaları için bölgede ve kirli, kanlı bu vahşet savaşlarının içinde yer almaktadır.
Bugüne kadar değişik aracı güçler kullanarak birbiri ile dolaylı biçimde savaşan bu güçler, artık sahada bugüne kadar kullandıkları bu güçlerin arkasından bu savaşların içine doğrudan girmeye başlamıştır. Bunlardan öso farklı radikal dinci örgütlerden oluştuğu iddia edilmektedir. Bölgesel güçlerin, uluslararası güçlerin böylesi dinci egemenlik hedefleyen radikal grupların arkasından ve doğrudan destekleyerek bu kanlı ve kirli vahşet savaşların içine girmesi doğrudan ve oldukça yıkıcı savaşların çok yakın olduğunun da en belirgin işaretidir.
Ayrıca en tehlikeli konu bu hamle ile Ortadoğu'da özelde tüm Kürt halkı, genelde de tüm farklı halkların geleceklerini oldukça olumsuz etkileyecek, bölge güçleri ve uluslararası güçler hakkında tüm halkları negatif, olumsuz bir fikir ve düşünce içine çekecektir.
Büyük tehlikelerin bir boyutu bu olurken bir diğer boyutu ise farklı ırkçı savaşların, farklı mezhepçi, savaşların kıvılcımlarını da çakacak olmasıdır. İran Şii mezhepçi siyasi ideolojik bir faktöre dayalı ve bölgede mezhepçi yayılmacı bir eksende yer alıyor. İran'ın mezhepçi şii siyasi ideolojik faktörün algısında Türkiye Sünni siyasi ideolojik mezhepçi bir faktörün ana merkezidir ve bölgesel mezhepçi yayılmacı bir eksendedir.
Beri tarafta iç kamuoyuna yönelik milliyetçi oyları kazanma hesapları yapılırken bölge ise korkunç bir ırk ve mezhep savaşlarının merkezine sürüklenebilir. Bölgede mevcut olan tüm siyasi ideolojik alanlar her türlü ihanetin şiddete dönüştüğü, kirli ve kanlı savaşların sürüdüğü alanlar olmaya başlamıştır.
Efrin Suriye'nin küçük bir kasabasından ibadettir ve Suriye'de süren kirli, kanlı vahşet savaşlarına bugüne kadar bulaşmamış, Suriye'nin farklı bölgelerinden göç etmiş tüm savaş mağdurlarını bağrına basmış, ekmeğini bölüşmüş bir kasabadır. Bugün bütün bölgenin ve bütün dünyanın gözü bu vesileyle Efrin üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bu küçük kasabanın Türkiye gibi büyük bir gücün, öso gibi değişik radikal dinci yapılardan oluştuğu iddia edilen bir yapıyla anılan kasaba üzerine aylarca ve her türlü öldürücü savaş araçlarıyla yürümesi infial yarattığı gibi çok daha yoğun tepkilere neden olacaktır.
Bunların ötesinde mevcut rejim ve paydaşları anılan bölgenin, Efrin'in öso gibi fadikal dinci bir yapının denetimine girmesine asla izin vermeyecekleri gibi bunun için her türlü riskilerini göze alacakları çok açıktır. Gelecekte bölge güçleri ve uluslar arası güçler için her açıdan olumsuz bir tablo ülkelerin kucağında, önünde duruyor.
Ordusuyla ve desteklediği radikal dinci güçlerle küçük bir kasaba olan Efrin'e savaş açılmış olması, basın yayın araçları üzerinden yapılan savaş ajitasyonuna bakılırsa sanılır ki süper bir dünya gücü ile savaş verilmektedir. Bunca ajitasyon içeriye yönelik siyasi ideolojik hesaplar ve kamuoyunda odestek devşirmeye yönelik ciddi bir kuşkuya neden olmakta ve bu durum oldukça ağır basmaktadır.
Suriye rejimi ve paydaşları öso gibi radikal dinci bir gücün Efrin kentine girmesi, orada egemenlik kurmasına izin vermeyeceği açıktır. Suriye'de bir milyon insan sürmekte olan bu kirli kanlı vahşet savaşlarında canından oldu. Bu kirli ve kanlı vahşet savaşları milyonlarca insanı yerinden yurdundan ettiği gibi milyonlarcasını sakat bıraktı. Bu çetin coğrafyada oldukça çetin var olma ölüm kalım savaşı veren iktidar ve paydaşları Türkiye'nin Efrin hamlesine boynunu uzatacak gibi bir durum söz konusu olmayabilir. Bu da Türkiye'ye yönelik çok yönlü bölgesel bir tehlikenin beklediği anlamına gelebilir.
İran bölgede ve tüm Ortadoğu coğrafyasında Kürt halkını karşısına almak istemediği gibi uzun vadede genel çıkarları için Kürt halkını yanında tutmak isteyecektir. Suriye'de sürmekte olan kirli, kanlı vahşet savaşlarına Efrin gibi küçük bir kasabanın dahil edilmesi, Suriye'dekine benzer şekilde bir savaşın başlatılmış olması ülkede, bölgede ve dünyada tüm Kürt halkını olumsuz etkileyecek ve olumsuz fikirlerin içine taşıyacaktır.
Bu çerçevede ele alındığında İran'ın Efrin kasabasına güç göndermesi çok farklı siyasi ideolojik hesaplara dayanmaktadır. Siyasi ideolojik olarak bölgeye yerleşmek istiyor ki mevcut konjonktör ve oluşan koşullar ve toplumsal yapı böylesi bir olguya uygun düşmektedir. İran rejimi dinci, mezhepçi siyasi ideolojik olarak bölgesel hegemonik hedefleyen yayılmacı bir karaktere sahiptir.
İran'ın Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen özelinde Afrika dahil tüm ortadoğu bölgesindeki siyasi ideolojik hamleleri bölgelere yayılma esasına göredir. İran'ın siyasi, ideolojik, sosyal ve kültürel yapısına bakıldığında Türkiye gibi kaba bir ret, imha ve inkar siyaseti ideolojik hesapları yoktur. İran'ın siyasi ideolojik hesapları farklı sosyal ve kültürel değerleri kapsayarak toplumsallaşmayı sağlamaya dayanıyor.
Rusya ise bölgede toplumsallaşma imkanı olamayan yegane bir güçtür ve Rusya'nın rejimi ayakta tutmak dışında başka bir şansı bulunmuyor. Amerikan ve paydaşları olan koalisyon güçleri ise bölgede Kürt halkı ve bileşenleri etrafında toplumsallaşmayı sağlamaya çalışıyor. Amerika ve koalisyon paydaşları ile Kürt halkı bölgede birbirine ihtiyacı hayati önemde olacağı gibi duruyor. Amerikan ve paydaşları hareket ve tutumlarına bakılırsa mevcut iktidara güvenlerini yitirmiş görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla Amerika ve koalisyon paydaşları ile Türkiye siyasi ideolojik olarak birbirine zıt farklı dünyaları hedefledikleri izlenimi veriyor.
Sonuç olarak Efrin elbette ki terörist örgütlerin bölgesi olmamalıdır. Efrin, efrin halkının özgürce ve huzur içinde yaşadığı ''evrensel temel değerlere bağlı çoğulcu demokrasinin'' egemen olduğu bir yer olmalıdır. Bugünkü kirli ve kanlı savaş ve savaşlar bunların hiç birine cevap olamayacaktır. Bugün sürdürülen kirli, kanlı ve vahşet savaşları bölgedeki halklara sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik Hiçbir kazanımı olmayacaktır, böyle bir karaktere sahip değildir. Tam tersine bölgede yaşayan halklar için ret, inkar, imha, yıkım temelinde gelişmektedir.
Bölgedeki tüm güçleri mazlum ve mağdur edilmiş halkları daha fazla mazlum ve mağdur etmekten artık kaçınmalıdır. Bölgedeki tüm güçleri artık ''evrensel temel değerlerin ve çoğulcu demokrasinin'' yanında olmaktan başka da bir çıkış yolunun olmayacağının farkında olmalıdır.
Türkiye olsun, bölge devletleri olsun savaşlarla sadece kayıp edeceklerinin bilincinde olmalıdır. Türkiye ve bölge devletleri Kürt halkının bütün sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve çevresel değerleri etrafında haklarını, taleplerini yasal ve anayasal güvenceye almak zorunda olduklarının bilincine varmalıdır. Sadece bu yolla bölgeye barış, adalet, huzur gelebilir, herkes kazanabilir ve güvenli bir gelecek inşaa edebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.