Yeni bir dünya kuruluyor, Türkiye “Bu dünyada büyüklerden biri olacağım!” diyor. Bunun üzerinden yayılma alanlarına o da girip, hak sahibi olduğunu ileri sürerek ortaya çıkıyor!
Bunu yaparken, AB’yi rakip seçmiş görünüyor.
Türkiye,“Ben dünyada ilk beşe girerim.” tutumu ile sahaya inmiş.. Bu siyaseti, geçmişten beri Almanya da izledi, ancak hep zararlı çıktı.
Bunu da askeri ileri sürerek, yapan Almanya, reel değil, maceracı politikalar izledi. Türkiye bu iz üzerine düşmüş, ancak sadece vekalet askeri üzerinde alanda izini sürdürecek güç yok. Fakat alışkanlıklarından da vazgeçmeye niyeti yok!
Türkiye, girdiği yerleri, nefes alma alanları olarak görüyor. Bu nedenle asla çıkmak istemez. Bu da savaşların uzun sürece yayılmasına ve aktüel kalmasına sebebiyet veriyor.
AB ülkeleri de, dış politika konusunda, uyumlu değildir. Libya’da Fransa ile İtalya rekabeti var. Türkiye bundan yararlanıyor. Doğu Akdeniz’de, Fransa Yunanistan ile hareket ederken, Almanya Türkiye’ye yakın duruyor..
Türk aydın ve liberaller, bu işgalleri eleştirmek yerine, “maceradır”, “zararlı çıkarız” kaygısı ile yaklaşıyor. Bazı ilkeler, kar ve zarar üzerinden okunmaz, etik olmak da önemli. Sağ dan bu ettik beklenmezken, kendine “sol” diyen kesimin çoğunluğunda da bu etik görülmüyor! Daha doğrusu, siyaset tüm alanlarda kirletilmiş ve etik bırakılmamış!
Katar ile Türkiye savunma bakanlarının Libya konusu ve pek çok konuda ortak adımları var. Savunma bakanlarının ortaklık için imza atmaları yabana atılmaz. Ancak şimdiki imzalar da vekalet savaşlarının sürdüğü bir III. Dünya Savaşı’nda bağlayıcı olmayabiliyor.
Katar, kendisi ekonomik bir güç olmasına rağmen, zorda ve savunma gücü sınırlı.
Türkiye, NATO’suz ve ittifaksız bir adım atamaz. Ancak, ekonomik, siyasi ve toplumsal gücü olmayanlar, askerle sonuç da alamaz.
İsrail ile BAE arasındaki uyum ve antlaşmalara, tepki gösteren İran ve Türkiye görünüyorsa da, Türkiye ile İsrail ilişkileri göründüğü kadar çok soğuk ve kötü değil.
Zira Amerika, bölgede, İsrail merkezli bir politika üzerinden ilişkilerini güçlendiriyor. Sudan ile Katar’ın da bu ilişkilere katılması sürecin ruhuna ters değil..
Türkiye’nin, Filistin için elini taşın altına koyduğu yok, ama iç kamuoyuna, cami avlularına kuru propaganda çekiyor.
Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin düzelmesi, aynı zamanda siyasal İslam’ın da çözülmesini hızlandıracağı anlamını da taşıyor. Bu durum Arap milliyetçiliğinin de çok güçlü olmadığını ortaya koyuyor.
Ancak İsrail Filistin sorunu yumuşamışken, iki devletli çözümün de çözüm olmadığı, ancak tek devletli eşit haklar olayı da sindirilecek gibi değil. Sorun sürüp gidecek gibi. Belki ateşini düşürebilirler.
İsrail’in, bu arada Hindistan ve Çin ile ilişkileri de çok kötü değil, bu açıdan İsrail ile ilişkiyi hesaba katmadan olmuyor!
Mısır, İsrail, Yunanistan birlikteliğini sağlaya dururken, siyasal İslam ve bölgeye kendini dayatan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’i “Mavi Vatan” diye tanımlaması yeni bir adım..
Şimdi Arap Sünni eksen ile İsrailli yaklaştıran en başat şeylerden birisi ise, İran tehdididir.
İran ile Türkiye bölgede rakip ülkelerdir. Ancak Kürt meselesi bu devletlerin gerilimli niyetlerini nötr kılıyor, çelişkilerini derinleştirmeye engel oluyor.
Türkiye’nin “Mavi Yurt” diye dillendirdiği, Doğu Akdeniz’deki enerjiyi işletebilecek durumu da olumlu değil. Zira doğal gaz ve petrol ucuzluğu karşısında, bu aktiviteye girmesi kârlı işe girmiş olmuyor. Ancak kendini asker olarak sınamaya sokuyor. Ancak buradaki hesap, diplomasiyi kullanıp, diğer alanlarda üstünlük kazanma hesabına da evirebilir. Diğer mevzi alıkoymaları ise ekstra olur diye düşündükleri büyük olasılık... Bu girişimini de, ziyadesiyle Almanya ile görüşerek ilerlemek istiyor. Ancak, Almanya ile oynayan tüm askeri hesaplar, tarihte hep kaybetmiş. Almanya sanayi de başarılı, asker ve dış siyasette enkaz bir ülkedir. Belki buna Merkel dönemi yeni bir doğrulma sağlamış olabilir.
Bunu Türkiye de biliyor, ancak gelişmeleri diplomasiye angaje ederek, Avrupa ile yeniden ilişkileri düzenleyip, bir dizayn verirken nereye gitmek istediği de pek net görünmüyor.
Türkiye; Libya, Lübnan, Suriye, Doğu Akdeniz ve Afrika’nın bazı noktalarında Fransa ile karşı karşıya! Ancak bu NATO üyesi ülkelerin birbirini elense etmeleri çok da “vahim olacağı” durumu hususunda inandırıcı olmuyor. Savaş oyunu oynar gibiler. Ayrıca Türkiye, Fransa’nın uzandığı her alana el atmaya çalışıyor. Bunun da tarihsel ve siyasal nedenlerini, imparatorluk, sömürgecilik ve fetihçilik geçmişi ile birlikte düşünmek yanlış olmaz!
Amerika dış politikası kaypak ve kaygan! Rusya konumunu korumaya çalışıyor ve şimdi ziyadesiyle izleyici kalıyor. Bu da Fransa’yı öne çıkaran bir başka sebep. Ancak, bu konumlanma Türkiye’yi de sahaya çekiyor. Karşılıklı Afrika’da müdahale denemeleri yaparak, yeniden deneyim kazanmaya çalışıyorlar. Ancak Türkiye, daha kaybettiği Musul-Kerkük hüznünü kırmış değil. Misak-i milli vs. dururken “Mavi Vatan” sloganı hayra alamet olur mu bilinmez!!!
Lübnan’ın Beyrut’unda Amonyum nitratın patlatılması da nereden çıktı, neyin nesi başka dert!
Bu arada yaşanan patlama yeni bir Yakın Doğu ve Orta Doğu şekillenmesi mi getirecek? Buradan bir şey çıkar mı? Diye düşünmek gerek. Çünkü Lübnan, bölgenin tüm sorunlarını üzerine çektiği, yansıttığı bir alandır!!!
Fransa, İran’a yaklaşıp, Tahran’ı dizayn etmeye çalışıyor olabilir. Çünkü Lübnan’daki Hizbullah’ı işlevsiz kılarak, İran’ı dizginleme yolu varken, bunun üzerine siyaset bina etmemek düşünülemez!
Tüm bunlar olurken, Amerikan seçimleri de önem kazanıyor. Joe Biden’ın kazanma olasılığı yüksek! Çünkü Joe Biden, Obama’dan olumluları devir alıyor. Geçmişi başarılı bir savcı. Oluşturduğu ekip çok sempatik ve başarılı. Trump’un bu gel-gitleri ardında, Joe Biden için bir fırsat!. Ancak seçim hileleri de çok büyük olasılık! Daha seçime iki ay var ve ne olacak diye izliyoruz! Trump dönemi sonrasında, nasıl bir durum izleneceği merek konusu?
Joe Biden\'in, 8 ay önce söylediği, “otokrat” söylemi de nereden çıkarılıp kaynatılıyor? AKP yönetimi, tedavülden düşmüş bu söyleşiyi, sıkıştığı bir dönemde kamuoyunu kendine yontma amacı taşıdığı için, kullanıyor.
Ancak vicdanlar, Kürt ulusal sorunu konusunda pek tutuktur. Bu sorun çözülmeden, Yakın Doğu ve Orta Doğu’nun sorunları çözüm yoluna girmez. Kürt birliği olmadan da hareket kabiliyetleri sınırlı kalır. Joe Biden bunu biliyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.