“Aidiyet sorunu ile olgulara bakmak yanlıştır!” denilir. Asıl aidiyetsiz olgulara bakmak, kişinin kendisini boşluğa bırakması ve kişisizleştirmesidir.
Zira aidiyet, olguları ile sorunlara bakmamak, olguyu, farklılıkları görmemek, kendini tanımlamamak ve tanımamaya, kavramları oluşturmamak ve analiz etmekten uzak kalmaya vesile olur.
Bu nedenle, konuya aidiyet tanımlamaları ile başlamak yanlış olmayacaktır.
Aidiyet; kendimizi içinde bulduğumuz, kendimize ait olarak gördüğümüz olgudur.
Bunlar; biz evrenliler, biz dünyalılarız, biz canlılar, biz hayvan alemi canlılar, biz memeliler, biz düşünen insanlar, biz buğday tenliler, biz Asyalılar, biz Ariler, biz Hint Avrupalılar, biz doğu Ariyalılar, biz İraniler, biz Kürdistanlılar, biz Kürtler, biz Kurmançlar, biz Şadiler, biz köylüler, biz işçiler, biz şehirliler, biz Kuzeyliler, biz Serhedliler, biz Dersimliler, biz otoktonlar, biz erkekler, biz siyasiler, biz aydınlar, biz yayıncılar, biz mahkûmlar, biz partisizler, biz sivil itaatsizler, biz erkekler, biz yaşlılar vs.
Burada savunduğumuz her olgunun içinde kendisini bulan ya da tanımlanan görüngü bir aidiyeti de ifade eder. Bu tanımlanmalar yapıldıktan sonra, her olgu kendi içinde bir savunma içgüdüsü geliştirir. Bu içgüdünün bilinçli savunulması ise öznel, toplumsal ve evrensel analiz için gereklidir. Aksi halde genelden özele, özelden genele, basitten karmaşığa, karmaşıktan basite bir analiz ve algılama çalışmasını sürdürmek mümkün olmaz. Hak, hukuk, adalet eşitlik bu varoluşsal olgular arasındaki eşitlik, özgürlük, dokunulmazlık için yapılan düzenlemeleri tüm aidiyetlerin kendisi olması ve kendini geliştirmesi için tarihin deneyim ve tecrübelerinden çıkarılan dersler ile geleceğin daha yaşanılır kılınması için düzenlemeler yapılır.
Kabaca belirtmek gerekirse;
Evrenimizde; gelişen bilim, sanayi, teknoloji ile insanlık; evrende yeni keşifler yapmaktadır. Bu yapılırken evrendeki gelişmeleri takip ederken, onun evrenin doğasal yapısının, evrenlilerin aleyhine işlemesinin önüne geçmek doğal olanıdır.
Biz dünyalılar; tüm varlıklar açısında Dünyanın dengesinin bozulmaması, korunması ve daha güzel yaşanılır kılınması için mücadele eder. Bunun için yok olanı korumak, var etmek, yeniden üremesi, üretilmesini sağlamak için, hoşgörü ve koruma bilincinin gelişmesini sağlamak üzere savunmak. Bunun için Doğa ve Dünyanın dengesini bozabilecek her girişimin karşısında olmak, sınırsız güç ve sınırsız akıl ile birleşen bencillikle dünyayı çıkarına göre tasarımlamak üzere egemenlik sağlayan plan, proje ve girişimlerin karşısında yer almak için bilinçli, duyarlı ve hassas olmak dünyalılar içinde akılı gelişmiş olgular içinde insanlığın vazgeçilmezdir.
Bugün Dünyamızda var olan ya da tarihsel olarak oluşan alışkanlıklar ve kâr hırsı ile yapılan müdahaleler, dünyayı yaşanılmaz bir hale getirme tehlikesi içindedir. Bu nedenle savaşlar ile yerleşim yerleri tahrip edilmekte, egemenlik savaşları, doğanın ve tabiatın tahribatı, bazı varlıkların ortadan kaldırılması, eritilmesi ve tüketilmesi gibi girişimler ya da yok olanların var olmasını sağlamak için girişimler geliştirmemek gibi “bana ne” tutumu takınmak, yaşanan dünyanın varlıklarının yok olması karşısında tavırsız kalmak daha güzel ve çeşitlilikleri içinde barındıran, unsurlarının dünyada yok edilmesine, yok olmasına tutum almamak insanlık aklının yerli yerinde kullanılmaması ise Dünyalılara karşı menfi bir haldir.
Dünya; canlı ve cansız varlıkların tamamından oluşmuştur. Tüm canlı ve cansız varlıklar elementlerden oluşmuştur. Tüm canlılar elementlerden müteşekkildir. Yaşamdaki tüm varlıklar bir biçimi ile birbiriyle ilişkilidir. Cansızlar, bitkilere, hayvanlara besin olur. Cansızlar ve canlılar geçişken hareketlerle, tabiatın oluşmasını, yeşermesini sağlar. Bu nedenle canlılar içinde, aklı ile doğaya dengesiz müdahale eden insanlığın dışındaki cansız ve canlı varlıklara karşı amansızca dengelerini bozar girişim ve eylemler geliştirmesi, doğanın dengesini bozar ki bu, bazı canlıların yaşam alanlarını da olumlu olumsuz etkiler. Tabiat boşluklara imkân vermediği için bu, bazı varlıların aleyhine, bir diğer varlığın ise aleyhine fonksiyonel işlevler oynayabilir. Bu nedenle insanlığın bu müdahalede hassas olması gerekmektedir.
Canlılar alemimiz, tamamıyla birbirini besleyen ve aynı zamanda tüketen, bu hareket içinde birbirini dengeleyen bir fonksiyondadır.
İnsanlığın canlı alem içinde, bitkileri, doğayı, hayvanları koruması kendi yaşam savaşını kaliteli kılan bir etkendir. Bu nedenle insan kendisinin içinde yer aldığı canlılar alemini en sağlıklı ve yaşanılır kılması kendi yaşam kalitesini artırır. Bu kalite nesilden nesile korundukça insanlığın doğa bilinci, geleneği ve kültürü gelişir ve barbar tarihten, şiddet eğiliminden kopar.
Hayvan alemi, Hayvanlar alemine hareket edebilen tüm canlılar girer. Bunlar memeliler ve memesizler olarak adlandırılır. İnsanlar hayvanlar aleminin memeli hayvanlar grubuna girer. Ancak insanların memeli hayvanlar sınıfında olan hayvanlardan bir farkı düşünen, geleceği tasarımlayan ve aklı ile doğaya ve dışındaki evrene, dünyaya, canlı ve cansız varlıklara akıl gelişmişliği ile hükmedebilen bir hayvandır. Sorun bu hükmünü geleceği ve içinde bulunduğu çevre ile koruması, doğalığının bozulmaması istikametinde kullanmasıdır. Bu kullanım bir aidiyet ve kişilik sorunu ile mümkündür.
Düşünen, konuşarak anlaşabilen, topluluklara göre şekillenen biz insanlar olarak, hayvan alemi içinde ayrı bir kimliğiz. Düşünen hayvanlar olarak İnsan kimliği altında tenlerinin rengine, dil ailelerine, bulundukları ülke ve dillerine, ait oldukları topluluklarına, jenerik olarak olageldikleri soylarına -ki Kürtler buna aşiret diyor- toplulukları içinde konuştukları dilleri, konuştukları diller içinde konuştukları lehçe, lehçenin kullandığı ağız, ekonomik sınıflandırmadaki yeri, sosyal olarak bulunduğu yeri- şehirli, köylü, getto vb.-, yerli mi göçer mi oldukları, siyasi, aydın vb. mesleki kimliği-yayıncı, yazar, çoban, işçi vb. partili-partisiz, ilgili olduğu düşün ve faaliyet duruşu, cinsi kimliği, kadın erkek gibi, evli- bekar kimliği, yaş kategorisine göre kimlik, inanç kategorisine göre kimlik vb. bütün bunlar birer kimlik olarak şekillenmiştir.
Her birey çok kimliklidir. Kendisinin içinde bulunduğu ya da kendisine ait hissettiği şeyi yaşamak, kültür haline getirerek kendini bulur. Evrenli, Dünyalı, Kürdistanlı, Kürt millet, bölge ve ferdi özgürlükleri vs. birer kimliktir.
Kimlikler içinde yok olma tehlikesi olan daha hassastır, yok olmak üzere olan ya da yok edilmek istenen kimlik- kimlikleri öncelikli olarak savunulmak, korunmak ve gelişmesi için çaba sarf etmek tüm insanlığın görevidir.
Kimliği ile yok edilmek istenenin ya da kimliksel bütünlüğü deforme edilmek istenenin, bozulmak, parçalanmak istenenin savunulması her insanın görevidir.
Her dil, aynı zamanda insanlığın oluşması, insaniyetin şekillenmesi ile oluşmuştur. Değil bir dilin, insanlığın her kelimesinin kaybolması, yitirilmesi önemli kayıptır. Başta kimliğin, dilin, ülkenin insanları olmak üzere tüm insanlığın bu dilin, kimliğin, ülkenin, ülkede yaşayan doğanın hatta tüm varlıkların korunması için hassas davranması gereklidir. Her kimlik, insanlığın bir ünitesidir ve parçasıdır. Onun yitip gitmesine insanlık lakayt olamaz, görmezden gelemez, ilgisiz kalamaz. Kalırsa insanlık kimliği marazlıdır, yanlış şekillendirilmiştir ve kendi değerlerinin bilincinde olarak yetiştirilememiştir ve değildir.
Bugün Kürt dili tehlikededir. Bu dilin kurtarılması, geliştirilmesi günceldir.
Bugün Kürdistan pazarı, doğası, milleti parçalanmış, bütünlüğü deforme edilmiş, bölüştürülmüş, her bir parçası farklı bir sömürgeci devletin egemenliğinde yok sayılmış ve sayılmaktadır. Bu barbarlığın, terörün, şiddetin, parçalanmışlığın, deformasyon ve dejenerasyonun karşısında yer almayan insan ve insanlık, kendisinin bir parçasına yapılan zulmü görmemek, tutum almamak, karşı koymamak ile suçluların suç işlemelerine dur dememeleri durumunda kendileri de suçlu duruma düşerler ve düşmüşlerdir.
Sömürge ülke ve soykırıma uğrayan milletin kimliğine, durumuna karşı özgür iradesiyle tavır almayan aydın, aydın değildir, bilim insanı bilim insani değildir, hatta insani değerleri aşınmış, insani duruşta sebat etmeyen insanlardır.
Kürdistan’ın bu durumunu görüp, tutum almayan, Kürdistan’ın ve Kürt milletinin birliğini savunmayan, dünya ülkeleri ve milletleriyle özgür, bağımsız ve eşit yaşamasını sağlamak üzere mücadele etmeyen Kürtler ve Kürdistanlılar yurtsever, milletperver, demokrat olamazlar ve insani değerlere karşı insanlıkları deforme olmuş durumda olurlar.
Tüm dünya insanlığı, yok edilmek istenen kimliklere duyarlı olmak, korunmasını sağlamak ve korumak durumundadırlar.
Tarihte, Ermeni, Kürt, Pontus, Êzidi, Yahudi, Rum, Çerkez, Abajur vs. halkların katliamlarını, soykırımlarını bilmemek, bilince çıkarmamak ve tutum almamak insanlık suçudur.
Asya, Afrika, Latin Amerika, Avustralya, Avrupa ve tüm dünyada insanlığın tarihini, mazlum milletlerin yaşadığı zulmü, sömürge barbarlığını araştırmamak, insanlığın bilincine çıkarmamak, teşhir etmemek insanlığın suçudur.
Her insanın, kendi özgün insanlığı ile insanlık kimliğini geliştirebilir. Bu gelişmenin karşısında durmak, şovenizmi, ırkçılığı, diktatörlüğü ve insanlığın değerlerinin aşınmasına yardımcı olmak anlamına gelir.
Her kimlik insanlığın bir parçasıdır ve insanlar kendi kimliklerini özgürce geliştirip yaşayarak insanlığın gelişmesine, insani değerlerine katkılar sağlayabilirler.
Evreni, dünyayı, canlı varlıkları, hayvanları, doğayı, insanlığı, ülkeleri, dilleri, milletleri, cinslerin eşitliğini, inanç ve düşüncelerin özgür yaşamasını, üretimi, emeği, hak, hukuk, adalet ve eşitlik duyguları içinde bir savunma ve koruma psikolojisiyle insanlığa ait olan farklı kimliklerin dokunulmazlığını sağlayabildiğimiz oranda, insanlık görevlerimizi yerine getirebileceğiz.
Demokrasi; güçsüzü desteklemek, hoşgörü ve tahammül kültürünü içselleştirmektir. Demokrasinin en önemli özelliği bugün mazlum milletlere, azınlıklara, yaygın olmayan düşüncelere karşı koruma hassasiyetini göstermektir.
Demokrat olmak da artık bir insani kimlik halini almıştır. Bu demokratik hassasiyet ile insani değerlerin, insanlık için tüm kimliklerin geliştirilmesi önemlidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.