Geçmişten beri Irak'ta zorla yapılan mecburi iskan dışında iki halkın yaşadığı yerler köylere kadar sınırları ile bellidir. Arap'lar ile Kürd'lerin Irak'ta iç içe geçmiş bir yaşam biçimi hiç oluşmadı. Özellikle Enfal katliamı sonrası birlikte yaşamın koşulları tümüyle yok oldu. 2017'de yapılan Bağımsızlık Referandumu da birlikte yaşamın artık mümkün olmadığı için yapıldı. Güney Kürdistan'da yaşayan halkların ezici çoğunluğunun verdiği yüzde 92.3 Evet oyu aynı zamanda birlikte yaşama verilen Hayır oy anlamındadır.
Bu nedenle özellikle komşu ülkelerin yanında yer alıp referanduma, çıkan evet oylarının çokluğuna saygı duymamak, karşı çıkmak hatadır ve yanlıştır. Var olan dört devletin ve Filistin'in bağımsız devlet olmasını savunup sadece Kürd'lerin bağımsız devlet olmalarına karşı çıkılmasının akla uygun bir nedeni yoktur. Bunun tek bir nedeni vardır o da kurulan karanlık ilişkilerdir. Karanlık ilişkilerin de sonunda varacağı yer ulusal mücadeleye ihanettir.
İran güdümündeki Irak'ta hangi iktidar olursa olsun palazlandığında ilk saldıracakları yer Güney Kürdistan ve kazanılmış olan haklarıdır.
Kürdistan kuşatma altında bir ülke olduğu için bağımsız devlet olma yolunda ilerleyen Güney Kürdistan Federe Yönetimi somut şartlara göre esnek siyaset izlemek zorunda.
Güney Kurdistan Federasyonu’nun dışa açılan tek kapısı var o da Türkiye. Bugün petrol dahil çoğu ekonomik ilişkiler zorunlu olarak Türkiye üzerinden yürütülüyor. Bunun başka bir yolu yok, varsa söylensin. Güney Kürdistan Federe Yönetiminin aldığı kararlar genel doğrular esneterek değerlendirilmeli. Tıpkı Ortadoğu'da siyaset gönüllere göre değil "Somut şartların somut tahsiline göre" yapıldığı gibi.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gerçekler kabul edilmeden Güney Kürdistan ve Kürd ulusunun geleceği ile ilgili sağlıklı değerlendirme yapamayız.
Pasta kesme görüntülerinden çoğumuz rahatsız olduk, bu anlaşılır bir şey. Kimse bunu savunup arkasında duramaz. Duygusal olarak hepimiz incindik ve " bu kadar da olmamalı" dedik. Ancak buradan yola çıkarak Barzani ailesini ve KDP'yi yerden yere vurmak için siyasi malzeme yapmak doğru bir tavır değil. Varsa yapılan eleştiriler ilkeli ve tutarlı olmalı. KDP ve Barzani ailesi 100 yılı aşan mücadele tarihi ile, binbir zorluk ile, bedel ödeye ödeye tehlikeli süreçlerden geçti. Yargılandıkları mahkemede ve idam sehpasında bile kendi ilkeli siyasetlerinden, ulusal mücadelelerinden zerre kadar ödün vermeden bu günlere geldiler.
Eleştirilecek yanları olsa bile bu eleştiriler dostça olmalı ve "Herkes önce çuvaldızı önce kendisine batırsın". Pasta kesmek veya "O kaçtı, ben savaştım" diyerek eleştirinin seviyesini düşürmek, siyasi anlamlar yüklemek çabası ile bir yere varılamaz. Kimse eleştirilmez değil. Ancak ulusal mücadeleden yana idealleri dışında kişisel beklentisi olmayanlar "takım tutar gibi" değil ilkeli ve seviyeli eleştiri yapmalı. Eleştiri yaparken düşmana fırsat vermemeli.
KDP ve Barzani ailesinden bu güne kadar tek bir kişi "Kürdistan'ı çöpe attık" dememiştir. Dediği anda zaten biter. Barzani ailesinin ve KDP'nin bu güne kadar var olmasının ve her şartta halktan destek ve teveccüh görmesinin nedeni kendi ilkelerinden tutarlı olmaları ve Kürdistani ilkeleridir. Eleştiri yaparken bunlar
unutulmamalı. Yine unutulmaması gereken daha dün Kürdistan toprağı olan Şengal'in ve boşaltılan Mahmur kampının Güney Kürdistan Federal Yönetimine değil de Irak yönetimine kimlerin teslim etmek istediğidir. Irak askerini Mahmur'dan çıkartmak için üç Peşmerge şehir oldu. Pastanın kesilmesinden önce üzerinde durulması gereken budur.
Kendi geçmişini inkar ederek "Kürdistan'ı çöpe attık" diyenler, referandumda halkların verdiği evet oyuna rağmen saygı duymayanlar ortaya saygı duyulacak hangi tutarlı görüşü koydular? Türk solu gibi Bağımsız Kürdistan'a karşı tavır alanların Barzani ailesini ve KDP'yi eleştirmeye hakları da yoktur. Yunus Emre'nin dediği gibi;
"BÄ°R BÄ°NAYI YAPAMAZSAN
YIKIPTE VÄ°RAN EYLEME"
A.Güllüoğlu
Not: Yazılarımda sıklıkla Irak'ın kuzeyi değil Güney Kurdistan diye yazmam belki dikkatinizi çekmiştir. Bunun nedeni bölgeyi gerçek ismi ile anmayanlara karşı bir tavır olup önce kulakların sonra beyinlerin alışması içindir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.