Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti dış baskılar sonucunda 1945 yılında tek parti dönemini sonlandırmış ve çok partili sisteme geçti. Demokratik ülkelerde olduğu gibi adına çok partili sisteme geçiş densede tek parti döneminde belirlenen statükonun çizdiği sınırlar dahilinde ABD'deki gibi sisteme benzer bir sisteme geçişti. Demokrat Parti döneminden bu yana uygulanan bu ikili sistemde partilerden biri iktidarda diğeri muhalefette kalarak statüko korundu.
Bu günde bu sistem AKP ve CHP ile yürütülüyor. İki partinin ülkedeki toplam oyları yüzde 60-70 civarında ve parlamentoda da ezici çoğunluğa sahip olmalarına rağmen OHAL ve Sınır Ötesi Operasyonları gibi konularda ortak tavır alırlar. Âmâ seçimden seçime demokrasi, adalet, hak, hukuk ve eşitlikten dem vurmalarına rağmen bu konular için bir araya gelerek yasaların çıkması için ortak adım atmazlar. Kendi aralarında fark varmış gibi yine aralarında fark olmayan biri MHP ile, diğeri İYİ Parti ile ittifak yapıyor.
Bu güne kadar sağcı görünen partiler ile dindar kesim, solcu görünen partiler ile Aleviler sisteme entegre edilmek isteniyordu. Etnik kimlik üzerinden inşa edilen ve aralarında yine uzun boylu fark olmayan, tekçilik üzerine kurulu Türk Tipi İslam Sentezi ve Türk Tipi Laiklik olarak toplumu bölerek yönetmek artık yetmemiş olacak ki bu iki parti yeni arayışlar içinde ve yeni açılımlar yapıyor. Bu güne kadar parti tabanlarından bile dışlayarak ötekileştirdikleri kesimler ile ikinci bir yüzyıl için yeniden birlik ve beraberliği oluşturma çabasına girdiler.
Yukarıda değinmeye çalıştığım gibi tek parti dönemde olduğu gibi çok partili sisteme geçiş ile birlikte de çağdaş demokratik yasaları birlikte çıkarabilirlerdi. Ama bu güne kadar bunu yapmadılar. Bu ülkede farklı olanları da kapsayacak olan demokratik haklar söz konusu olduğunda sürekli "benden,senden"dediler ve toplumu başarıyla bölüp aralarında fark varmış gibi kendilerinden yana taraf yaptılar. Etnik ve inançta farklı olanlarıda antidemokratik yasalarla kolayca ötekileştirdiler.
Çağdaş dünyadaki değişim ve gelişmeler ile birlikte uygulanan bu anlayışın yeri olmadığı gibi mevcut statükonun yeni bir yüzyıl daha devam ettiremeyeceğide ortada.
AKP'den Alevi, CHP’den türban açılımı için önerilenler tabi ki demokrasi ve insan hakları açısından olumlu ve sevindirici. Gecikmiş olsada, yeterli olmasada evet diyerek desteklemek gerekiyor. Ancak akla takılan ve sorulması gereken sorular var. Önceki seçimler döneminden kalan ve verilen sözlere rağmen İnsan Hakları, Eşitlik ve nedense hep Amed'e gelindiğinde akla gelen Kürd açılımı gibi yarım yamalak bırakılmış demokratik haklar ve açılımlar neden bu ülkede hala yapılmaz? Neden insanlar bu haklarını istediğinde hala ağır cezalarla cezalandırılıyor? Bu gün olduğu gibi tekçi sistem dara düştüğünde bu güne kadar dışlanan farklı kesimlerin sadece bir kısmını kapsayacak şekilde açılım yapmak demokrasi açısından yeterlimi? Yoksa bu kesimlere statükodan yana olmaları için lütfedilerek verilen bir ödünmü? Bu açılımları (Alevi ve türban) yapmanın tarihi Ortadoğu'daki gelişmelere ve bu gelişmelere paralel komşu ülkelerde yaşayan Kürd'lerin kazanımlarına denk gelmesi düşündürücü Değil mi? Yoksa bütün bunlarla birlikte AKP ve CHP arasında tercih yapmak zorunda kalan seçmene, totaliter rejimlerde olduğu gibi "Bu ülkede mücadele ile hak kazanılmaz. Uygun gördüğünde hak verilir ve uygun görülmediğinde de verilen bütün haklar örtülü yada açık yapılan darbeler ile yine geri alır" mı demek isteniyor?
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.