Cumhuriyet’in Kurucu Değerleri / Felsefesi ve Kürtlere Bakışı
Anadolu ve Mezopotamya halklarının desteği alınarak verildiğini bildiğimiz Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan T.C. Devleti’nin kurulduğu tarih olan 1923 yılından 1946 yılına kadar ülkenin M.Kemal ve arkadaşlarının kurmuş oldukları önceki adı Cumhuriyet Halk Fırkası olan ve daha sonraları Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirilen tek partili diktatör yal bir sistemle yönetildiği bilinmektedir.
Dolayısıyla T.C. Devleti’nin temel yönetim anlayışı başta Kürd halkı olmak üzere diğer halkların inkarı üzerine inşa edilmiş olduğunu bilmekteyiz. O dönemde oluşturulan T.C. Devlet rejiminin felsefesi , sistemi ve yönetim anlayışının temelleri de bahsi geçen dönemde güç sahibi olan ırkçı , şoven niteliklere sahip ittihatçı kadrolar tarafından belirlenmiş ve uygulamaya konulmuştur.
Anadolu ve Mezopotamya halklarının inkarı üzerine inşa edilmiş olan T.C. Devlet sisteminin de tüm askeri sivil bürokrasisi ve kilit noktaları Balkan ve Kafkas devşirmelerin ce parsellenmiştir. Aynı dönemlerde Balkanlardan ve Kafkaslardan ülkeye getirtilen yaklaşık üç milyon civarındaki göçmenlere memleketin en mümbit toprakları peşkeş çekilirken kalanlarına devletin farklı kurumlarında istihdam alanları yaratılmıştır. Kemalistlerin bu devşirmelere sunduğu inanılmaz imkanlar bir dönem sonra devşirilen bu çevrelerin kendilerini memleketin gerçek sahipleri olarak ve aynı zamanda ülkenin beyefendileri olarak kendilerini görmeleri imkanını sağlamıştır.
Aynı dönemlerde bu coğrafyanın kadim halkları insandan sayılmayıp yok sayıldıkları için ve de gördükleri baskılardan dolayı ya ülkeyi terk etmek zorunda kalmış veya ülkedeki en ağır yaşam koşullarına tabi tutularak köle muamelesine muhatap edilmişlerdir. Aradan 94 yıl geçmiş olmasına rağmen Kemalist C.H.P’lilerin kendilerine büyük imkanlar sağladığı Balkan ve Kafkas devşirmeleri giderek güç sahibi olarak dinazorlaşmış ve ülkede yaşayan aynı zamanda ülkenin gerçek sahipleri olan kendilerinin dışındaki halklara ve Anadolu yoksullarına bakışlarında hiçbir olumlu gelişme görülmemiştir. Medeniliği, modernliği, ilericiliği ve demokratlığı hiç kimseye layık görmeyen ve kaptırmamakta büyük ısrar sahibi bu çevrelerin kendilerine büyük avantaj ve imtiyaz sağlayan Cumhuriyet’in kurucu değerleri ve felsefesi olmuştur.
Yani Kemalist devşirmelerin ve Onu dinazorlaştıran kendisinin dışında tüm kesimleri aşağılayan, ötekileştiren ve köleleştiren Cumhuriyet’in kurucu değerleri ve felsefesinin bu coğrafyanın kadim milletlerine karşı bakışını ve uygulamalarını en çarpıcı bir biçimde ortaya koyduğu pratiğin tam da bu olduğu bilinen bir geçekliktir. Ancak ne yazık ki başta Kürd halkı olmak üzere tüm bölge insanlarını adam yerine koymayan ve her zaman onlara hizmetkarlıktan ve kölelikten başkaca bir misyon biçmeyen bu anlayışın günümüzdeki ısrarlı savunucusu olan C.H.P. zihniyetiyle birlikte hareket eden ve bu siyaset tarzını da devrimcilik , demokratlık ve ilericilik olarak halkımıza yutturmaya çalışan sözde Kürd siyasetçilerini ne yazık ki Kürdler adına siyaset sahnesinde görmekteyiz.
Dünyada ve bölgemizde olağanüstü gelişmelerin yaşandığı ve Kürd ulusal mücadelesinin önemli kazanımlar elde ettiği hatta bağımsız Kürdistan anlayışının Kürdler arasında büyük heyecan yarattığı bu süreçte Kürdler adına hiçbir projesi ve düşüncesi olmayan Apocu anlayışın ve onun Türk soluyla harmanlaştırılmış kadrolarının sadece A.K.P. düşmanlığı üzerinde Türkiye ve Kürdistan mücadelesini belirlemeleri ve her koşulda Kemalist solcularla birlikte akılla ve vicdanla izah edilebilecek bir durum değildir. Son referandum konusunda Apocuların herkesten önce hayırcı cephenin en önünde vuruşan kiralık silahşör olmaları da asla gözden kaçmamaktadır.
Sonuç olarak T.C. Devleti’nin kurucu değerleri ve felsefesi konusunda birbiriyle ve özellikle de Kürd sorununun çözümsüzlüğünde farklı düşünmeyen taraflar arasında bir tarafın silahşörlüğünü yapmak Kürdler adına utanç verici bir durumdur. Kürdlerin adının olmadığı ve Kürd sorununun çözümü konusunda tek bir kelimenin dahi yer almadığı bir tercihte Kürdlerin yeri ve tavrı Kürdistani düşünmek ve Kürd halkının yaşadığı sorunlara çözüm üretmek olmalıdır. Yoksa Kürdler kendileri için iki yanlıştan birisini tercih etmek durumunda asla olmamalıdırlar.
Naçizane önerim; kendisini Kürd ulusal demokratik muhalefeti olarak tanımlayan kesimlerin zaman geçirmeden ve tüm grup kaygılarından arınarak Kürdistani bir boykotu örgütlemeleridir. Referandumda kullanılacak ve Kürdlerin yok sayılmasına tepki olarak anlaşılacak Kürdleri ifade eden bazı simgelerin kullanılacağı pusulaları zarfların içerisine koymaları hem ülkeyi yönetenler tarafından hem de Kürdleri kendi örgütsel çıkarları için Türkiye egemen güçlerine pazarlamak isteyen çevrelere iyi ve tarihsel bir ders vereceği kanaatindeyim. Gelinen noktada Apocu anlayışın Kürdlerin taziyelerini ve acılarını boş vererek Kemalistlerin düğününde barbaşı çekmesine artık müsaade edilmemelidir.
Saygılarımla ,
M. Hüseyin TAYSUN
04/02/2017 İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.