Yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi milletlerin özgürlük mücadelesinde de gerçek duygu ve düşünceleri geçici heves ve avantajlara tercih eden zavallıların, milletlerin tarihinde ve geleceğinde ki yeri kaçınılmaz olarak ihanetin batağı olmaktadır.
Bu kısacık belirtmelerin ardından 1970’lerin ortalarından itibaren Kürdistan’da siyaset sahnesine çıkarıldığından günümüze kadar Öcalan ve PKK siyasetinin Kürdistanlıların yaşamında ki olumsuz rolünü ve Kürd halkına çıkarmış olduğu ağır maliyetleri bir kez daha özet olarak okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Kürd halkının atalarına ait olan ve günümüze kadar sömürgecilerin işgali ve ağır zulmü altında bulunan toprakları özgürleştirmek, ve dünya milletler camiasının onurlu ve bağımsız bir üyesi olabilme adına verilen mücadelelere yaşanan şehadetlere ve emsalsiz fedakarlıklara rağmen, ne yazık ki henüz Kürdler’in hedefleyip arzuladıkları bir ortama kavuşmak mümkün olmamıştır.
Elbette ki bu kadar emek, mücadele ve bedel ödenmesine karşılık özgürleşememiş ve onurlu bir yaşama kavuşamamış Kürd halkının tarihinde büyük ve sinsi ihanetlerin ve ayrıca siyasi yetmezliklerin rolü oldukça önemli bir gerçekliğe tekabül etmektedir. Mücadele süreçleri içerisinde yaşanmışlıklardan önemli dersler çıkarmış olan yeni nesil yurtsever unsurlar 1960’lı yıllardan itibaren genelde okumuş aydın kesimin öncülüğünde Kürdistanda yeniden bir mücadele sürecini filizlendirip giderek olgunlaştırmanın koşullarını yaratmaya çalışırken bu gidişatın kendi aleyhlerine geliştiğini gören T.C derin devleti devreye girerek yurtsever mücadelenin yönünü saptırmak üzere Öcalan ve Tuzlu çayır ekibini Kürdistan siyaset arenasına sürmüş ve adı geçen bu ekibe yaptırdıkları ilk icraatları o dönem ki yurtsever siyasetin öncü kadrolarına saldırtmak, ve ayrıca Kürdlerin milli değerlerini ve kutsallarını itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme olarak hayatın pratiğine uygulamıştır.
Özünde bir devlet projesi olarak ortaya çıkartılan bu ekibin devletin derin güçleri ile yapmış oldukları bu kirli mutabakat büyük bir ustalıkla Kürd halkından gizlenmiş bu arada Kemalist Türk solunun üretmiş olduğu sahte ve keskin söylem ve sloganlarla Kürd halkının yeni yetişen genç unsurlarına bir takım karanlık güçlerin desteğini de alarak, kısa zamanda ulaştırılmış bu vesile ile elde edilen avantajların tümü düşmana yönelik mücadele yerine kendileri gibi düşünmeyen veya kendilerinin gerçek yüzünü deşifre eden devrimci demokrat ve yurtsever çevrelere karşı şiddetli bir biçimde kullanmıştır.
Böylesi iğrenç ve hainane yöntemlerle Kürdistan’da ki siyasi rakiplerini önemli ölçüde etkisizleştirip devre dışı bırakan bu anlayış aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, Kürd halkından aldıkları emsalsiz desteğe ve kandırarak saflarına geçirdikleri Kürd gençlerinin büyük şehadetlerine rağmen gelinen aşamada Kürdlük ve Kürdistanilik konusunda herhangi bir ciddiyet sahibi olmadıkları gibi elle tutulur dişe dokunur bir kazanımı da ortaya çıkarmış değildirler.
Bulabildikleri her fırsatta Kürtlerin baş düşmanı Atatürk’e methiye dizmeyi marifet bellemiş olan Öcalan ve ekibi, siyasi ve askeri mücadelelerini Mahir çayan, Mihri belli, Yalçın küçük, Doğu perinçek ve benzeri Kemalistlere layik olmak üzere yaptıklarını büyük bir pişkinlikle ifade etmekten çekinmezlerken; bu arada Güney Kürdistan da Kürd halkının bağımsızlığı için mücadele veren Mesut Barzani ve diğer Kürdistani önderlere de hakaret etmeyi, engel olmayı ve kendilerine benzeyen marjinal grupları onlara saldırtmayı da ihmal etmemektedirler.
İşte tüm bu sebep ve gelişmelerden dolayıdır ki, Kürd halkının fedakarlıkları ve Kürd gençleri şehadetleri üzerinden ele geçirilen tüm avantajlar ve ortaya çıkmış olan bütün insanlar; S.Süreyya önder, Ertuğrul kürkçü ve Figen yüksekdağ gibi yeni nesil Kürd düşmanı faşist Kemalistlere rahatlıkla peşkeş çekilmektedir. Kobane’yi Lice’yi Cizrey’i Silvan’ı Nusaybin’i ve benzeri Kürd şehirlerinin viraneye dönüp yaşanmaz hale getiren, aynı zamanda yüzbinlerce yoksul Kürd insanını göç ve sürgün yollarına mecbur eden bu anlayışı doğru tanımak ve yaşananları yeniden, yeniden değerlendirmek her yurtsever, namuslu ve Kürd aşkıyla dolu insanların görevi olmalıdır.
Umarım ve temenni ederim ki, sadece Kürdistani mücadeleyi engelleme görevini üstlenmiş olan bu bedbahtları, Kürdistan siyasetinde iddia sahibi olanlar doğru değerlendirir ve doğru bir siyaset tarzıyla mazlum Kürd halkının daha fazla acı ve zulüm görmesinin önüne geçilir.
M.Hüseyin TAYSUN
20.11.2015 İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.