Türkiye, İsveç, Finlandiya ve NATO genel sekreterinin de aralarında bulunduğu bir toplantıyı İspanya’nın Madrid şehrinde 28.06.2022 günü gerçekleştirdiler. Bahsi geçen bu toplantının asıl konusu, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini engellemek amacıyla T.C. Devletinin koyduğu blokajın kaldırılması ve bu konuda T.C. Devletinin ikna edilmesiydi. Ancak T.C. Devlet yetkilileri her zaman olduğu gibi bu seferde ortaya koyduğu şantajcı ve fırsatçı anlayışla kendilerine birçok avantaj sağlayacak bir dosyayla uzlaşma masasına oturdu.
Peki, T.C. Devlet yetkililerinin dosyasında neler vardı ve T.C. Devleti bu iki devletin NATO’ya girişini onaylamanın karşılığında neler istemekteydiler.
Başta İsveç Devleti olmak üzere İskandinav ülkelerinin Kürd siyasi mültecilerine yönelik dostluk ilişkilerinden vaz geçmesi ve genel de Kürd ulusal hareketine yönelik yardımların dondurulması, Genel de Kürd ulusal mücadelesini bastırmak üzere kullanılan ve bir süreden beri T.C. Devletine verilmeyen silahlar üzerinde ki ambargonun kaldırılması, T.C. Devletinin Güney ve Güney Batı Kürdistan’ a yönelik işgal ve ilhak hareketlerine göz yumulması, ayrıca Kuzey Kürdistan’da ki Kürd’lere yönelik faşizan uygulamaların görmezden gelinmesi, Sayıları her geçen gün T.C. Devleti tarafından abartılarak gösterilen Kürd siyasi mültecileri ve insan hakları savunucularının Türkiye’ye acilen iade edilmesi, ayrıca da bazı Kürd örgütlerin terörist olarak tanımlanması.
Sonuç olarak, T.C. Devlet yöneticilerinin istekleri bunlar gibi görünse de asıl yapmak istedikleri dillendirdiklerinin ötesinde mevcut durumu fırsata dönüştürerek, ABD ve tüm AB ülkeleriyle olan gergin ilişkilerini bir nebze yumuşatma ve en önemlisi, Kürd’lerin Batı dünyasında ’ki siyasi ve diplomatik çalışmalarını engelleme ve batılı devletlerin Kürd’lere yönelik sempatisini mümkün olabildiğince azaltmak istediklerini sayabiliriz.
Konuya bu çerçeveden baktığımızda bu zirveden çıkan sonuçta, evet T.C. Devletinin bir miktar kazançlı çıktığı söylenebilir. Ancak demokrasiden nasibini alamamış olan T.C. Devleti, Avrupa’nın bu uygar ve demokratik ülkelerinde ki iç hukuku ve yine bu devletlerde ki demokratik işleyişi kavrayamadıkları için, abartılı bir beklenti içerisine girdiklerini söyleyebiliriz. Bizce asıl mesele, devletlerarası çıkarların öncelendiği dünyamızda bir bütünen Kürd’lerin bu gelişmeleri nasıl değerlendirdikleri ve bundan sonra nasıl bir siyasi tutum takınacaklarıdır.
Küresel güçlerin dünyamızın birçok bölgesini yeniden dizayn etmeye çalıştığı bu süreçte altmış milyonluk nüfusu Kürd’lerin yaşadığı son derece verimli topraklar ve uzun yıllardır özgürlüğü için her türlü olumsuz koşullara rağmen, mücadeleci dinamik insanlarıyla kendilerine ait bu avantajları nasıl bir siyaset ve stratejiyle sömürgecilerin bu zorba ve şantajcı çıkışlarını boşa çıkarabilmesi sorunudur.
Kürd’ler arası birlik ve dayanışmanın her zamankinden daha fazla dayattığı bu süreçte şayet, Kürd siyaseti aklıselimle hareket ederek birbirlerine hoşgörü ve tahammül edecek olursa ve aynı zamanda kabul görmeyen şiddet ve çatışma ortamından uzaklaşarak, başta ABD olmak üzere Batı dünyasında yeni ve kalıcı dostluklar yaratarak bu ırkçı ve sömürgeci devletlerin tüm oyunlarını ve entrikalarını boşa çıkarabilirler.
İlk bakışta zor gibi görünen böylesi bir siyaset tarzını ve stratejisini hayata geçirmek elbette ki kolay olmayacaktır. Ancak doğru ve akıllı bir siyasetle zoru mümküne dönüştürmek imkânsız değildir.
Umuyor ve temenni ediyoruz ki bu söylediklerimiz Kürd’ler adına aktif siyaset yapanlar tarafından dikkate alınarak, hep birlikte mazlum Kürd halkına hizmet etmenin onuruna erişiriz. Bizler Türkiye’nin Avrupa’yla barışmasına evet derken, Kürd halkına yapılan zorbalık ve düşmanlığa en yüksek perdeden HAYIR diyor ve her türlü zulme karşı çıkıyoruz. Bizlerin esas aldığı anlayış, her milletin kendi topraklarında özgür ve bağımsız yaşam sürmesi ve iyi komşuluk ilişkileridir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.