Arada bir beynimizin el verdiği kadarıyla Kürt halkının demokratik mücadelesiyle ortaya çıkan sonuçlara değiniyoruz. Değinirken de şak şaklığa alıştırılan ellerle değil de realiteye parmak basan aklımıza özen gösteriyoruz. Böylesi bir duruşla ortaya çıkıp ayaküzerinde durmanın binbir zorluğu olduğunu bilmeyen yok sanırım. Akıl delisinin çok olduğu Ortadoğu’da siyasi kazazedelerin kazaları da haliyle çok olur.Bu coğrafyanın başka bir acı gerçeğiyse siyasi kazalara sebep kazazedelere yaptırım uygulayacak duyusunun körleşmesidir!
Bir halkın sorgulama duyusu durduk yere körleşemediğini de hepimiz biliriz, zira toplum ve toplumları dizayn edenlerin bu konuda emekleri çoktur! Ve ne yazık ki sorgulama duyusu dizginlenmiş toplumların siyaset arenasında at koşturmanın tüm yolları açıktır. Çünkü yetenek ve liyakatin devrede olmasının tüm yoları kapalı olur. Sorgulama duyusu körleştirilmiş bir toplum, ağzına vurulan gemle oraya buraya yönlendiren bir attan farkı yoktur. Bundan dolay bu coğrafyada akıl delisine karşı aklıselimi yaşatmak çok zordur.
Her yanlış ve yetmezliğin günah keçisi yapılan şeytan olgusuna sarılma kültürüyle dizayn edilen toplumlarda aklıselim aklın bir adım ilerlemesinin zor olduğu biliniyor, zira yetmezliğe kurban edilecek günah keçisi yaratma kültürü var! Dolayısıyla bu coğrafyada yaratılan yanlışa ortaklık edecek sağduyu normlarına uyumlu bir siyaset anlayışın olması pek mümkün görünmüyor! Zira kendi yarattığın yanlışı binbir gerekçeyle başka yaratıcılara havale edecek malzeme çok. Yetersiz ve iş yapmaz mı görünüyorsun, hemen bir başkasının varlığını gerekçe göstererek işin içinden çıkar yoluna devam edersin.
Ve ne yazık ki beğenmediğimiz feodal toplumlarda bile, rakibini öldür ama hak ettiği doğrularına dokunma denilen bir duruş vardır. Dolayısıyla kahırlar deryasına dönüşen bu coğrafyada genel doğrulara itibar edilme kültürü sıfırlanmış durumda! Zira hemen herkes kendi doğrusunu topluma dayatma çabası güdüyor, böyle olunca da genel doğrular değersizleşiyor. Ve değersizleşen her doğrunun ağır bedeli toplumların pasifize edilişine tohumlanıyor. Örneğin uzayın en karanlık derinliklerinde bile yaşayan Kürtler söz sahibi olmamalı paralelinde Türkiye'nin bir doğrusu var.
Peki Türkiye’nin sarıldığı kendi doğrusu, bırakalım Kürtlerin geleceğinde nasıl rol aldığını, kendi toplumun geleceğine olumlu anlamda katkı yapıyor diyebilecek aklıselim biri var mı? Haydi orayı burayı bir tarafa bırakıp yönümüzü Kürtlerin öne sürdüğü kendi doğrularına çevirelim. Egemen devlete karşı hak talep edilişi, evrensel hakkaniyeti taçlandıran doğrulardan biridir. Peki bu genel doğruyu diğer birçok doğru adımlamalarla desenleştirmediğin sürece bu genel doğrunun bir kıymeti olur mu? Bu konuyla ilgili sıradan bir örnek vermek gerekirse Türkiye eksenli birçok Kürt oluşumu iş görmez basiretsizliklerine on yılarca PKK’nin varoluşuna bağlamadılar mı?
Ya da PKK'nin sebep olduğu birçok yanlışına, bir başka günah keçisi yaratıp toplumun önüne atarak yoluna devam etmedi mi? Hatırladığım günden bugüne PKK'yi tasfiyeye çalıştıklarından yakınır PKK çevreleri ama ne ilginçtir bahsi geçen bu çevre hiçbir zaman ben kendi yanlışımla kendimi nasıl tasfiye ediyorum diye dönüp arkasına bakmadı. Oysa tasfiye sadece dış güçlerin tasfiye planlarıyla sınırlı olmadığını hepimiz biliriz. Dolayısıyla kim ne derse desin bu coğrafyada yürütülen en gözde siyasetin içeriği toplumun genel doğrusunu kendi kısır doğrusuna kurban ediliş siyaseti toplumların baş belası olmaya devam ediyor! Velhasılıkelam yanlışlar deryasına dönüştürülen bu coğrafyada doğru olana sarılma umutları ne yazık ki tüketilme çağını yaşamaya devam ediyor!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.