Gel Otur Botan
Bak Botan gelmiş diyorsun ki ”Hele anlat amca Kuzey Kürtlere ne oluyor, ne bu sessizlik?” Keşke sessizliğin sesini oraya buraya eğip bükmeden mertçe kendimize anlatsaydık be Botan. Biliyor musun Kürt siyaset arenasını dizayn eden siyasi cenahın en mükemmel tarafı, kendi yanlışlarını kendilerine bile anlatma cesaretin olmayışıdır.
Durum böyle olunca da yapılan her yanlışa on tane doğruyu kurban etmek zorunda kalıyorlar. Şimdi kalkıp gelmişsin ‘Amca bu ne sessizlik!’ diyorsun. İnan ki Botan bu sessizliğin nedenlerini çok iyi bildiğin halde “amca” dediğinden öğrenmek istiyorsun. Çünkü kendine anlatıp rahatlayacağın yerde bir başkasından dinleyip bir nebze rahatlıyorsun. Yani Botan, ne kendi yanlış ve yetmezlikleri kendinize anlatıyorsunuz ne de anlatanlara tolerans gösteriyorsunuz.
Şimdi gelmiş bu kadar olağanüstü olayların Kürtlerin evini yakıp yıkarken, bu Kuzey Kürtlerin bu sessiz kalışı neye işarettir diye benden dinlemek ister bir halin var. Biliyor musun Botan, keşke olanlardan önce olabilirleri aklıselim bir havayla mantığın masasına koyacak öngörüleri ortaya koyabilseydin. Yaşın gençtir bire bir yaşamamış olabilirsin ama yüzde yüz doksanlı yılların yaşanmışlıkları bire bir dinlemişsindir. Her dağın yamacına devlet yenilgiye uğramışçasına gerilla yerleşmişti. Her köyde onlarca insan milis olarak silahlandırılmıştı, birçok yerde toprak reformunun ön adımları atılmaya başlamıştı. Kürt halkı müthiş bir coşku içine girmiş, tüm güncel sorunlarını devlet kapısına değil, gerilla kapısına taşımıştı. Yüzyılların hayal ve özlemi Kürt halkını çok ciddi bir şekilde canlandırmıştı. Milis güçler mahalle komiteleri ve devlet olmaya doğru işaret veren tüm yollar açılmış gibi bir hava hâkimdi.
Hiçbir altyapısı olmayan bu sunî güç öylesine bir hal aldı ki bir devlet edasıyla kendine rakip gördüğü Güney Kürdistan’a ambargo uygulayacaktı! Artık ortaya çıkan bu gidişat öyle bir hal aldı ki, ona sücut etmeyeni ajan olmakla suçlayıp kendi yargısının önüne çıkartıyordu.
Bir gün yine böyle bir günde Botan adında bir gerilla komutanı çağırmıştı, hâl hatır faslından sonra “ne düşünüyorsun?” diye bugün gibi sormuştu. O gün dilimin döndüğü kadar Botan’a bir şeyler anlatmıştım, sonuç kısmını da devletin devlet olma gereği bile olsa gelişen tüm gelişmelerden haberdar olduğunu söylemiştim. Tabii ki birçok teorik belirlemelerle haberi varsa buyursun gelsin diye rest çekmişti. Ondan sonrası da malum olan oldu zaten, devlet tüm imkân ve gücüyle harekete geçmenin kıvamına gelmişti. 10 bin köy yakılması, on binlerce insanın güpegündüz sokak ortasında infaz edilmesi, halkın gözünü en acımasız baskılarla korkutma kazanç olarak kaldı Kürtlere. Uzun yıllar Kürt halkı birçok tarihsel dönemde olduğu gibi bir daha kendi umutsuz kabuğuna çekilmişti. Gerek Barış Süreci’nin verdiği rahatlama olsun, gerekse Ortadoğu’daki seri gelişmeler Kürt halkının umut dünyası sil baştan yeşermişti. Yeşermişti yeşermesine ta ki eski tas eski hamamın belirtileri ortaya bir bir çıkıncaya kadar!
Dağların yamaçları önceki yaşanmışlıkları aratacak bir güç gösterisine aleni bir şekille kendini gösterime sunuyordu. Bin çelişki yumağının yatağı olan şehirlerin idaresi dokunulmaz genç insanların inisiyatifine bırakılmıştı. Kent meclisleriyle bir kısım sivil toplum örgütleri şuranın buranın gözüne girebilsinler diye özerkliğin tam zamanıdır raporları sağa sola gönderme telaşındaydı. Artık devletin gözü önünde kepçelerle hendek kazılıyor, bir kısım kesimler devleti işlevsizleştirme açıklamaları yapıyordu. Yani anlayacağın Botan doksanlı yıllarda oynatılan filmin tıpa tıp aynısı ve aynı senaristlerin senaryosuyla gösterim hazırlıklarına girişilmişti. Yani Botan yine o günlerden bir gün bu kez ben gittim onlarla ne düşündüğümü paylaşmak istedim. Benim muhatap seçme gibi bir şansım zaten yoktu, al sana muhatabın diye benden kırk beş yaş küçük iki gencin karşısına çıkarıp bıraktılar. Lafı eveleyip uzatmadan “Bakın gençler devletin gözü önünde eli silahlı genç insanlarla ve bir kısım kadınların zılgıtlarıyla habire duvarlar peş peşe yükseltiliyor der demez lafımı ağzıma tıkayıp” Bak amca senin de dediğin gibi ‘devletin gözü önünde’ her şey yapılıyor ve yapılacak da. Dolayısıyla biz ne yaptığımızı tüm olabilir olacaklara karşı hazırlık yapmışız. Merak etme!” dedikten hemen sonra gözümün içine bakarak: “Ama senin gibi yaşı başı almışlardan da isteğimiz susmasını bilin?” dedi. Sonrası malum olanlarla senin, benim ve hepimize malum gelişmeler yaşandı. Onlarca yerleşim alanının yerle bir edilmesi, binlerce gencin ölümü ve yüzbinlerin sağa sola savrulması kazanç olarak Kürtlere kaldı!
Yani anlayacağın Botan hiçbir şey olmamışçasına Kürt halkı dimdik ayağa kalkmalı beklentisine girmek makul bir beklenti mi sence? Ya da demokratik güç birliği adı altında CHP’ye ve benzer nasyonalistlerin güçlenmesine katkı sunmanın Kürtleri tümden umutsuzluğa itmediğini mi düşünüyorsun?
Dolayısıyla Kürt halkının sessiz kalışının altında çok ciddi gerekçeler var.
Ve inan ki bahsi edilecek gerekçelerin yarısından fazlası kendi adına tasarruflarda bulunan kendi siyasetçilerinin yetmezliklerinedir.
Velhasılıkelam Botan dostum, Kuzey Kürtlerin sessizce umutsuzluğun kabuğuna çekilmenin birden çok sebep var. Yani sözün kısası şu Rojava’daki savaşla ortaya çıkan gelişmelere karşı Kuzey Kürtlerinin sesiz kalışının bir nedeni yok mu sence?
Bak Botan on yılların kazanmış varların birçoğu, yetmezlikler sonucu heba edilmediği söyleyebilir misin? Yani anlayacağın Botan dostum Kürtler çok büyük bir felaketle karşı karşıyadır, bu felaket şu ya da bunun baskı ya da ihaneti değildir tabii ki. Bu felaketin sebebi Kürt halkının kendi siyasi öncülerine olan güven sorunundandır. Zira bir halkın başına gelen en büyük felaket, o halkın umutsuzluğa kapılma sendromudur.
İnan bana Botan, her Kürt her namaza durduğunda şöyle bir dua ettiğinden eminim: “Allah ve Allah’ın melekleri Kürt halkını kendi asil damarın özüyle barıştırsın!” diyordur. Yani sözün kısası bir halkın hakkaniyet talepleri hiç tereddüt etmeden kendi partisin çıkarı önüne koyacak o asil damarın ortaya çıkmasını umut ediyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.