Bugün bizim Radikal Kürt Mehmet’le din iman meselelerini sohbet etme şansı buldum-
Bizim Radikal Mehmet dini vecibeler konusunda tolerans tanımaz biri olduğu için “Radikal” lakabıyla tanınır.
Radikal Mehmet’in duruşunu bildiğim için özelikle yumuşak olabilir dalışlarla vicdanına dokunmaya çalıştım.
Kürt halkının dili, kültürü, yani varoluşuna işaret sayılan ne varsa, inkârın kara listesine nasıl alındığını bir bir anlatıp durdum.
Radikal Mehmet’imiz ise anlatmaya çalıştıklarımı bir çırpıda ve tek cümle ile cevapladı!
Hele İslam’la süre gelen Müslümanlığın gerçek ahlakını, hukukunu yerli yerine hükümdar kılalım sonrası kolay diyerek noktayı koydu!
Her ne söylüyorsam ve söyleyeceksem, bizim Kürt Radikal Mehmet’in beynine oturmuş taşı oynatmama imkân yok diyerek ensemi kaşıyıp kalktım!
Çünkü çıkarcı zümreler, bizim Radikal Mehmet’in beynine öyle bir taş yerleştirmişler ki, Kürt oluşundan kaynaklanan önceller arasına Kürt olma önceliğine yer bırakılmamış!
Hani umut fakirin gıdasıdır deniliyor ya, bu sefer de bizim Kürt solcu Deniz’e uğrayım dedim.
Halkların kendi kaderini tayin etme hakından girişle’Nasıl gelmiş nasıl gidecek, nerden gelmiş nereye gideceklerin neyi varsa ortaya koyup konuştuk bizim Kürt solcu Deniz’le!
Bizim çok değerli Kürt solcu Deniz, Radikal Kürt Mehmet gibi bir iki cümleyle geçiştirme yoluna girmedi tabi. Sömürü pazarından, emperyalist amaçlarından, Siyonizm’in dünyaya hükmediş emellerinden, halkların birliğinden, ulus devlet modelinin çöküşünden, konuştu da ha konuştu.
Bizim solcu Kürt Deniz habire anlatırken, bizim Radikal İslamcı Kürt Mehmet’e rahmet okumak geldi içimde. Baktım ki bizim Kürt solcu Deniz’in beynine yerleşen taş, Radikal İslamcımız olan Mehmet’in kafasına montaj edilen taştan çok daha ağır ve oynatmaya imkân yok deyip yine ensemi kaşıya kaşıya uzaklaştım!
Ama yine de umudumu kaybetmemiş, umudun yolunda yol almaya devam ettim.
En iyisi bizim Yakınma Bilimcisi Kürt Hamza’ya uğrayayım dedim. Selam kelam faslına girilmeye fırsat vermeden, aha şu şöyledir, aha bu böyledir, şu şöyle yaptı, bu böyle yaptıların arkası gelmek bitmedi.
Baktım olacak gibi değil, zira yakınmanın arka planda şu şöyle ile, bu da böyle ile yola konulmalı diye bir veri yok. Hayda dedim enseni kaşı ve yol al git dedim kendi kendime.
Ama belkisi her ne kadar zayıfta olsa yine de ben merkezli Kürt Hemo’nın merkezine de uğramak geldi içimden. Hoşbeş sohbetimizden sonra, heval yanlışsın ve Kürt özgürlük hareketinin taktiksel amaç ve hedefini anlamıyorsun diye beni yerin dibine batıra çıkara bir iki laf etmeme fırsat tanımadı bile.
Ama bir tarafta da iyi ki vermedi diye de sevinmedim değil. Zira kazara konuşma fırsatı verseydi emininki hain ajan olmakla birlikte alçakla bağdaşır ne gibi damga ve hakaretler varsa boynuma tak tuk edilmekle kalır ensemi kaşımakla kalırdım yine.
Velhasılıkelam bunca badireler atlatan, binbir haksızlıkla boğuşan, türlü türlü katliamlara maruz kalan mazlum bir halkın mutlaka bir umudu olmalı: Ne demişler bilenler, bir halkın felaketi o halkın umutsuzluğa acılan kapısıdır.
Yani sözün kısası, değerleri aşkla taçlandırmak isteyenler, demokratik öngörülerle barışık olanlar, hakkın hukukun özüne mantığıyla dokunanlar, ben değil biz diye bilenler, geçici günübirlik çıkarları yarını özgürleştirecek kalıcılıklara kurban edebilenlerin ayağa kalkma zamanıdır.
Çünkü umutsuzluğa acılan kapı gün geçtikçe biraz daha açılmaya devam ediyor.
Dolayısıyla acılan bu kapıdan çıkacak fırtına kimin kim olduğuna bakmadığı gibi, kimin neyi, nasıl düşündüğüne bakmadan alır süpürür. Bu fırtınaya dayanmanın tek yolu ise birbirine kenetlediğimiz ellerimizdir. Birlikteliği sağlamaktan başka çaremiz yok.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.