15 yıl gibi uzun bir zamanla, bu barıştır, müzakeredir, çözümdür, kardeşlik projesidir denilen bir süreç yaşandı. Yaşandı yaşamasına ama ne yazık ki, çok basit gelgitlerin dışında elle tutulur bir getirisi olmadı. Ya da gereken temel kurallarıyla tartışılıp genel çıkarları kalıcılaştırmaya yönelmedi. Zira yönelmediğinin en bariz göstergesi Kürdistan\'ın yerleşim alanlarının tekrardan savaş alanına dönüşmesiyle görüldü. Dolayısıyla uzun maratonlu savaş süreci, ne yazık ki 15 yıldan beridir sürdürülen müzakereler barışla taçlandırılmadı.
Çünkü, her hangi bir savaşın ya da barışın özünde hakkaniyete koşmanın mayası yoksa eğer, savaş ya da barış süreçlerinin tüm geliş gidişleri nemalanma sofralarını zenginleştirmekten ötesine geçmez. Dolayısıyla, çok net görüldü ki, Ortadoğu\'yu altüst eden değişimlerin yaşandığına rağmen yürütülen savaş ya da barış getirisi, her nedense nihai amaçla buluşamadı. Bu da demek oluyor ki, yirmi yılık kanlı bir savaşla birlikte, 15 yıl yürütülen barış ve kardeşlik projesinin dibe vurmanın ötesini göstermediğidir. Dibe vurmanın nedenleri ise bir değil birden fazla yetmezlikleri olduğu muhakkaktır. Örneğin kapalı kapılar ardında bir sağ iki sol gösterme gösterileriyle zamanlama hırsızlığının nasıl yapıldığını hep birlikte gördük.
Zamana oynama oyunu sadece savaş ya da barış geleceğiyle oynanmadı.; aynı zamanda Kürt halkının hakkaniyetleriyle oluşan ulusal bilincin pasifize edilmesiyle de oynandı. Örneğin, katil avcı uçakların Kürdistan dağlarını bombaladığında, Kürtler arasında başlayan çirkin karalamalar ulusal duyarlılığın nasılda pasifize edildiğine şahit olduk. Türkiye Kürtlerin yüzde doksanı Güney Kürtlerine düşman etim. Yada yüz tane gazeteci yetiştirdim diyen Yalcın Küçük’ün projesi ne yazık ki hayat bulmuşa benziyor. Evet hayat bulmuş diyoruz, zira Kürtün ana toprağın büyük bir kısmı IŞİD saldırısı altındayken, Kuzey Kürdistan sil baştan kanlı bir savaşa sahne olurken, Kürt toplumunun hafızasında birlik ve beraberlik hücreleri devreye gereceğine, ayrıştırıcı, kamplaştırıcı, sen-benle başlayan çok çirkin bir hesaplaşmayla yola konulduğunu hep birlikte gördük.
Dolayısıyla, Kürt halkının hakkaniyetleriyle devam eden, savaş ve barışın dibe vurmanın çok daha tehlikeli olan ise, hiç kuşkusuz ulusal bilincin bu kadar körleştirilmesidir. Türkiye Devleti Kürdistan\'ı bombalayıp savaş alanına kalkıştığında, \'kimdir-nedir-neyin necisidir\'lerin eline yepyeni bir fırsat geçmişti. Sözü edilen bombardıman ya da kanlı savaş hezeyanları Kürtler arası birliği hızlandıracak diye beklenirken, uluslararası boyutlarıyla Kürt davasına yakışır Kürt olma bilincin hiç gelişmemiş olduğu görüldü.
Ulusal hakkaniyetlere karşı gelişmeyen ulusal demokratik bir bilincin sonuçları ise, Kürt halkının hakkaniyetlerine düşman olan mihrakların oyuncağı olma şansının dışına taşınmaz. Ve ne yazık ki, bahsi gecen bombardıman ve özelikle de Zergele katliamıyla ortaya çıkan bu oyuncaklar, hiç Zaman geçirmeden Kürtlerin birliğine çomak koyma oyunu oynamaya başladılar. Her zaman gibi bu sefer de oyunun ismi \"Fesat Fitne çomak\" oyunun oynanması oldu.
İşin en garip tarafıysa, Kuzey Kürdistan\'ın kendisi savaş alanına dönüşmüşken, asırların en ağır bedelini ödeyen, inanılması güç, bir dizi katliam ve jenositlere maruz kalan Kürdistan Federal Devletini hedef tahtasına koymaya kalkışmasıydı. Sömürgeci denilen devletlerarasında birden çok çıkar çelişkilerin olduğu biliniyor, ama buna rağmen Kürtlerin ulusal hakkaniyetlerine karşı müşterek eylem müşterek hareket etmeyi de biliyorlar. Ve ne acıdır ki Kürtler kendi hakkaniyetlerinin var oluş nedenlerini gözardı ettikçe, bahsi edilen, sömürgeci diye tabir edilen bu devletlerin Kürtlere karşı birleşmesi de kolaylaşmış oluyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.