1984 yılında PKK savaş kararı alıp savaştığı gücün adı TC Devletiydi ve PKK o devletle savaşıyordu. Son yılarda ise, devletle olan savaş adeta AKP ile savaşa dönüşen argümanlara dönüşüyor. AKP polisi ya da AKP askeri şeklide artan söylemlerin içi ise, üst düzey açıklamalarla içi dolduruluyor. Örneğin KCK Eş Başkanı Besê Hozat, ANF\'ye verdiği röportajda, Cizre ve Sur direnişiyle mücadeleyi kazandıklarını AKP’nin ise çöktüğünü söylüyor. Oysa yerleşim alanlarında yaşanan hendek ve buna paralel yaşanan savaş, PKK’nin silahlı güçleri ile devletin güvenlik güçleri arasında yaşanıyor.
Dolayısıyla, PKK’nin silahlı gücünün olası bir yenilgisi, Kürtlerin bir bütün olarak yok olduğunu söylenmeyecekse, Cizre-Sur-Nusaybin gibi yerleşim alanlarında yürütülen savaşta, AKP’nin yenilgisi de Türk devletinin top yekûn çöktüğü söylenmez. Zira AKP’den sonra da Türk devletinin varlığı var olacağı gibi, PKK’nin (olası) bir yenilgisinin sonrasından da Kürt halkı var olacaktır. Demek oluyor ki, hak arama mücadelenin esası ve özü, Kürt halkıyla bahsi geçen halkın hakkaniyetini inkâr eden Türk devletinin kendisiyledir.
Dolayısıyla PKK’nin muhatabı AKP ya da her hangi bir partiden ziyade, Kürt halkının hakkaniyetleri üzerinde şekillenen inkarcı ve baskıcı devletin kendisidir. Kaldı ki, Sur’da, Cizre’de ya da bir başka yerde olsun, PKK ile savaşan devlet ve bu devletin güvenlik güçleridir. AKP bugün vardır, yarın olmayabilir, peki AKP olmadığında Türk devleti olmayacak mı? Aslına bakarsanız, Yedi Haziran seçim sonuçları AKP\'yi sonlandıracak bir sonuca doğru ilerliyordu. Çünkü Kürtlerin hakkaniyetleriyle barışık demokrat güçlerin bileşeni olan hareketi, inanılması güç bir başarıya koşuyordu.
Yüzde 13 oranıyla Meclise 80 milletvekiliyle giriş yapmıştı. Velhasılı kelam, Sayın Selahattin Demirtaş\'ın kimden gelirse gelsin amasız bir şekilde \'\'savaşa karşı duracağız\'\' söylemi devam emiş olsaydı. Hem HDP’nin oy oranı yüzde yirmilere dayanırdı hem de Ak Parti\'nin savaşa endeksli tüm planları suya düşerdi. Burada \'\'Devlet (AKP) zorladı ve savaştan başka şans bırakmadı söylemi\'\' her ne kadar tartışmalı da olsa, yine de barış adına yapılan bunca yatırım, savaş isteyenlerin istemlerine heba edilmemeliydi velhasılıkelam
Kaldı ki \'\'Kürtlerin devletle olan sorunu, AKP ile endekslenmeye çalışmak ne kadar gerçekçidir bilmiyorum! Öyle görünüyor ki, PKK’nin yeni stratejisi, Kürtlerin devlet sistemiyle olan devasa sorunu, TC devletinin seçimle, devir teslimle İktidar seviciliğine entegre olma çabası gibi görünüyor. Örneğin, KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, AKP ile çelişkileri olan Abdullah Gül, Bülent Arınç gibileri destekleyebileceklerini açıklaması bile bunu gösteriyor.
Ortadoğu’da gelişebilecek gelişmeleri ters orantılarla okuyan AKP’nin, en büyük sarsıntısı yedi haziranla ortaya çıkmıştı. IŞİD’e yardım ediyor suçlamalarıyla biriken tepkilerle, demokratik bir Türkiye şiarıyla yükselişe geçen HDP’nin başarısı gibi faktörler, AKP\'yi, çok ciddi anlamda sıkıntıya düşürmüştü. Bahsi edilen, sıkıntının boyutları ise, parti içi ayrışmalara kadar sıçramıştı. PKK’nin amacı her ne kadar AKP iktidarında başlayan sıkıntılı süreci, özyönetim ve hendek savaşıyla hızlandırmayı amaçladıysa da, özyönetim ve hendek savaşı bir yönüyle de, AKP’nin kendi içinde başlayan parçalanmışlığına-Uluslararası arenada IŞİD\'e yardım ediyorlar ile baş gösteren sıkıntının giderilmesine de yaramadığını söylemek güçtür. Zira, vatan -bayrak- Sakarya argümanı, sorgusuz sualsiz AKP’yi kurtaracak en gözde argüman olduğu biliniyordu.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.