Gel zaman git zaman çiftlik işleri bayağı ilerlemiş ve umulandan daha kısa bir zamanda alabildiğince gelişmiş. Şemo, Osman ve Rêber\'e ne kadar zor işler varsa havale edilmiş. Öyle ki Bozkurt köpekleri olabildiğince üremiş. Tilkiler-inekler-öküzler derken çiftlik tam bir curcuna çiftliğine dönüşmüş. Örneğin: bozkurt köpeklerinin havlaması ta Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan köylerinde bile duyulur olmuş.-Muğlalı cinsinden öküzler ise otuz üç canlıyı bir vuruşta yüz üstü devirebiliyormuş.
Kemal yine arkadaşlarını çağırmış ve “bakın arkadaşlar,” demiş, “çiftlik rayına oturmuş onun için gerek görev bölümü gereği çiftliğin adıyla ilgili bazı kararlar almamız lazım” diyerek “Şemo ve arkadaşlarını çağıralım” demiş. İsmet hemen söze karışmış “dur hele dur Kemal,önce biz aramızda bir karara varalım, ondan sonra onları çağıralım”. Çakmağın kafası karışmış ve “yahu İsmet biz karar aldıktan sonra çağırsak ne olur çağırmasak ne olur” demiş. Kemal “tamam tamam ben İsmet’in ne söylemek istediğini ve ne düşündüğünü biliyorum” demiş. Böylece Kemal önerilerini arkadaşlarına sıralamış ve “çiftliğin adı Türk çiftliği olsun. Misak-ı Milli de çiftliğin sınır adı olsun”, Çakmak “yahu Şemo ve arkadaşlarına sorsaydık belki bu Türk ismini kabul etmezler” demiş. İsmet tekrar sözü almış ve “siz hiç merak etmeyin ben onlarla nasıl konuşacağımı ve nasıl ikna edeceğimi biliyorum” demiş.
Hemen Şemo ve arkadaşlarını çağırtmış ve İsmet başlamış konuşmaya, “bakın arkadaşlar” demiş, “babalarınızın oğlu dedelerinizin torunu olduğunuz ve asil bir kan taşıdığınız nasıl da anlaşılıyor; çiftliğin eski haliyle yeni halini kıyas yapmak bile mümkün değil. İflah olmaz çiftliği evire çevire çok güzel hale getirdiniz ve bizler sizlerle gurur duyuyoruz” demiş. “Dolayısıyla bunca çabanız ve olağan üstü gayretlerinizin altından nasıl kalkacağımızı düşünüp duruyoruz”\'. Şemo hemen öne atlayıp \'\'efendim biz dostuz biz din kardeşiyiz aramızda böyle şeylerin lafı mı olur\'\' demiş.
İsmet tekrar lafa girerek “arkadaşlar teşbihte hata olmaz der atalarımız ve biz ortaklık için Azeri, Özbek, Türkmen ve daha nice amca çocuklarımıza gitmedik de sizlere geldik ve inanıyoruz ki sizlerde bunun farkındasınız. Her neyse demek istediğim bizim çiftliğimiz gelişti serpildi ve ayaklarının üzerine basacak duruma geldi ki onun için bir kaç gündür Kemal ben ve Çakmak bu çiftliğe bir isim koyalım dedik. Ve bu arada hududumuzu da unutmamak gerek... Bunun için çok tartıştık. Türk ismi düşünmedik zira yanlış anlarsınız diye, yani sizde kabul ederseniz adını ne Türk ne de Kürt Türkiye olsun diye düşündük. Türkiye\'nin ne demek olduğunu belki anlamazsınız ama hepimiz anlamına geliyor. Sınırı da Misak-ı Milli olsun diye düşündük sizler ne dersiniz.”
Rêber hemen söz alır ve şunu der; “biz bu çiftliği birçok zorluklara rağmen kurduk ve geliştirdik bununla da kalmadık serpilip gelişmesi için canımızı ortaya koyduk. Çok emek ve alın teri döktük onun için önerim çiftliğimizin adı Türk Kürt çiftliği olsun” demiş.
İsmet tekrar söze girmiş ve “arkadaşlar lütfen istirham ederim Türk Kürt ismini koyarsak bir birimize güvenmediğimiz anlamına gelir ki hûlasa bu terimleri kullanmaktan kaçındık; yani dostluğumuz din kardeşliğimizin yalan olduğu ortaya çıkar. Onun için Türkiye kelimesi özelikle bunun için seçtik, idrak buyurun anlayacağınız bu kelime hepimiz demek anlamına geldiğine inanmanızı isterdim” demiş. Araya hemen Osman girer, ve “bana sorarsanız İsmet öyle söylüyorsa doğrudur, yani hepimiz kelimesi daha uygundur Türk Kürt ismi dinimizin inançlarına, dostluğumuzun gereklerine, geleneklerine aykırıdır, doğruda olmaz onun için çiftliğimizin ismi İsmet’in dediği isim olsun sınırların adı da Misak-ı Milli olsun, olmasında da bir sakınca yok” demiş.
Böylece çiftliğin ismi Türkiye, çiftliğin çevresine de Misak-ı Milli adı verilmiş. Gel zaman git zaman çiftliğin esas ortakları olan Osman,Şemo ve Rêber çiftliğin ortağı değil de birer isçisi olma durumuna kadar düşmüşler. Öyle ki marabalıklarının devam edebilmesi için çok daha sıkı çalışmaları gerekmiş. Ve ardından çok geçmeden kontrol kararnameleri bile çıkarılmış. Örneğin: Bozkurt köpeklerin koku duyumlarına ve dokularına ters olan Rêber ve arkadaşları çiftliğe adım atmaları dahi yasaklanmış ve bir anda rüyaya dönmüştü. Velevki ileri sürülen bahane öküzün renk zevkine uygun olmadıklarından dolayı kırmızı renk olarak görüp saldırmalarından dolayı çiftlikteki hayvanların rahatsız oldukları ileri sürülmüş. Böylece çiftliğin yanından geçmek dahi artık imkânsızlaşmıştı. Tilkilerin bin bir oyun marifetleri ise bir başka ciddi sorunlar yaratıyordu.
Rêber ve arkadaşları çiftliğin biraz uzağında çiftliğe bakıp kara kara düşünmekten başka da bir çıkar ya da çözüm yolu kalmamıştı. Osman “bakın arkadaşlar yapabileceğimiz hiçbir şey kalmadı en iyisi evlerimize dönelim” demiş.
Rêber ise “üzülmeyin bizler dostluğun din kardeşliğinin ve güvenmenin gereklerini yerine getirdik suç bizim değil bize böyle öğreten atalarımızındır” diyerek gök kubbenin kıblesine bakarak bir şeyler söyleyip bir iki gözyaşı damlasıyla “haydi evimize dönelim” demiş. Böylece Osman ve arkadaşları boyunlarını büke büke “Ne Mutlu Türküm Diyene” türküsüyle evlerine dönmüşler.......
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.