Uzun yıllardan beridir \"Barış-Süreç\" dedik durduk. Yüzyıllarca Halkların kardeşliği adına ezilen Kürt halkının evrensel haklarından doğan ulusal haklarından bile feragat etik. \"Kürtlerin kendi başına özgür olması önemli değil\" söylemleriyle tüm Ortadoğu halklarının özgürlüğünü Kürtlerin temel ulusal çıkarlarının önüne koyduk. Kürt halkının özgürleşmesini Ortadoğu halklarının özgürleşme sorununa bağladık. Gerçi Ortadoğu\'da yaşayan tüm halkların özgürleşmesine odaklanmayı elbette ki anlıyoruz, ama Kürt hareketi bahsedilen kardeşliğe öyle bir odaklandı ki, Yüzyılların tüm yaşanmışlıklarıyla ortaya çıkan çirkinliklere, barbarlıklara karşı duruşunda sağa sola savurmayı da beraberinde getirtmediğini kim söyleyebilir.
Dolayısıyla \'kardeş olduk\'la kardeş olunacağına sarılıp gün yüzü görmemiş bir halkın geleceğini başka halkların özgürlüğüne ipoteklenmiş oldu. Bahsedilen duruşla ödenen bedeller öyle cömertçe harcandı ki, düşman diye tabir edilenler bile afalladı durdu. Olur da bir gün Kürdistan\'ın bağımsızlığı ilan edilirse ile başlayan Kürdün hayal dünyası bile \"Bağımsız Kürdistan şiarını beynimizden söküp çöp tenekesine attık\" diyebilen siyasi önder abelerimizin beyanatlarıyla körleştirildi! Faşizm ruhunun hiç bir özelliğini aratmayan ulus devlet hegemonyası tüm haşmetiyle dört tarafta Kürt halkının varlığı üzerinden devam ederken, Kürtler adına Kürt siyasi abelerimizin açıklamalarıyla \"aha biz Kürtler tek taraflı ve koşulsuz olarak devletleşme arzusundan vazgeçiyoruz\" denmeye başlandı.
Ortadoğu halklarının kardeşliğine, birliğine, konfederalizm... vs gibi kulağa hoş gelenlere kulak kabartıp hoş bir hayal sedasına dalmak başka şeydir. Bin bir yıl daha en ufak bir emaresine rastlanması mümkün olmayan Ortadoğu gerçeğinin olmazlarına odaklanmak başka bir şeydir. Dolayısıyla, Ortadoğu\'daki ulus devletler hegemonyasının tüm haşmetiyle farlığını devam ettirirken, bir yandan da mezhepsel inançlar üzerinden hareketle, ulus-devlet hegemonyalarını daha da sağlamlaştırma savaşları veriliyor. İşin en garip ve en can alıcı tarafıysa, Kürdistan\'ın bir kısmını işgal altında tutan Suriye\'nin, bir diğer Kürdistan işgalcisi durumunda olan Irak\'ın ve diğer yanı başımızda en tehlikelisi olarak bulunan İran gibi işgalcilerimizin mezhepsel savaşlarıyla kendi ulus devletlerin manevra alanlarını genişletmeye tutuşurken, Kürt siyasi abelerimizin Kürt halkının ulusal hakkaniyetlerini bin bir yıl daha mümkün görünmeyen \"Kardeş olalım\" hayallerine kurban edilmeye çalışılmasıdır.
Siyasal konjonktürlerle baş gösteren koşullar, ortamlar her zaman için bir halkın özgürleşmesini o halkın önüne koymadığını anlıyoruz. Dolayısıyla her türlü ulusal ve mezhepsel çelişkilerin tüm renklerini içinde barındıran Ortadoğu gibi bir bölgede. Kürt halkının özgürleşme arzusunu, mevcut siyasal çıkarlarla şekillenen konjonktürsel gelişmelere göre tutum almasını elbette ki gerektiriyor. Ama sorgusuz sualsiz bir şekilde ortaya çıkıp, evrensel demokratik hakkaniyetleriyle özgür olmak isteyen Kürt halkı adına ortaya çıkıp \"bağımsız olma arzusundan vazgeçiyoruz\" demenin aklıselimle ne kadar bağdaştığının hesabını da aklıselimle ele almayı gerektiriyor.
Halklar arasında kardeşlikle başlayabilen birlik ve beraberliklerin \"ben öyle istiyorum\" ve \"öyle de olmalıdır\" demekle ne yazık ki olamıyor! Halklar arası kardeşlikle başlayabilen birlik ve beraberliklerin olmazsa olmaz diyebileceğimiz ön koşulları vardır. En barizinden ele alırsak, kültürel önyargılarla evrensel değer dünyasına yönünü çevirebilenlerle bin bir yıl öncesinden kalmış kültürel ön yargılara dört elle sarılanlar arasında demokratik kültürel ahengin olması gerekir. Bırakalım bahsi edilen ahengin yada uyumun varlığını, ırk yada mezhepsel var oluşların en katı biçimiyle Ortadoğu\'da nasıl bir savaş halinde olduğunu hep birlikte görüyoruz. Dolayısıyla, halklar arsı kardeşlikle başlayabilecek birlik ve beraberliğin altyapısı bu kadar karmaş dolaşken, kalkıp ta yok ille de birlikte yaşamalıyız diyerek Kürt halkının temel ulusal özlemlerinden Kürtler adına vazgeçmekle olmuyor! İstem ve arzuların hüküm sürdüğü dünyayla, gerçeklerle şekillenen gerçek realitelerin dünyası arasındaki doğruları kavramak zorundayız.
Kaldı ki her halkın kendi ulusal özgünlükleriyle, halklar arası birlik ve beraberliğine, (Birlikte yaşamasına) evrensel değerlerle barışığım diyen her insanın önceliğidir. Velhasılıkelam, Kürt halkının ulusal demokratik istemlerinin elde edilmesinin günümüz koşullarıyla şekillenen siyasi konjonktürsel gelişmelerden dolayı, günümüz itibariyle mümkün olmadığını söyleyenleri elbette ki anlarız. Hatta, Kürt halkının bağımsız bir halk olarak ortaya çıkmasının gereksinimi saat başı bir başka şekliyle şekillendirmeye çalışan Ortadoğu\'nun şekillenmesiyle ortaya çıkar diyenleri de anlarız. Ama stratejik ilkeselliklerle ortaya çıkıp, sorgusuz sualsiz bir şekilde, \"bir halkın bağımsız yaşama arzusundan vazgeçtik\" diyenleri nasıl anlayabiliriz ki? Anlayamayız çünkü, halkların kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkına olan saygımızla büyüdük. Yani sözün kısası, Mezopotamya yada Ortadoğu\'daki halkların can-ciğer birlikte yaşaması hepimizin öncelikli özlemidir. AMA. . .?? Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.