Her ne kadar birçokları tarafından beğenilmiyorsa da, Sayın Abdullah Öcalan\'ın demokratik siyaset projesi toplumların geleceği acısından ön açıcı bir misyona sahip olduğu Haziran seçimleriyle kanıtlanmıştı.
Dolayısıyla Haziran seçimleriyle başarıya koşan sürecin sonuçları, \"ben ve biz ne olacağız?\" ile meşgul olanları ciddi bir şekilde rahatsız etmişe benziyor! Gerek demokratik siyaset arenasında yükselen Kürt siyasal hareketi, gerekse de Türkiye demokratik güçlerin toparlamaya yönelen göstergeler, ister istemez kendi güçlerine tapan tapıcıları harekete geçirmiş oldu. Dolayısıyla sadece kendi gördükleri kendi doğrusuna tapan tapıcıların önünde iki temel sorun vardı. Birincisi, demokratik siyasetin arenasında yükselen demokratik muhalefetin seyri, ikincisi ise Sayın Öcalan\'ın ikinci bir Mandela olarak ortaya çıkma tehlikesi!
Sonuç itibariyle, bahsi geçen bu iki temel sorunu, başarısızlığa dönüştürmek için ne kadar alternatif varsa devreye sokuldu! Peki, Sayın Öcalan sağ ve hayatta ise, tüm bu gelişmelerin karşısında söyleyecekleri olmaz mı?
Bir Ana doğurduğu evladına ne kadar sahip çıkarsa ve çıkıyorsa, Sayın Abdullah Öcalan\'ın da doğurup geliştirdiği demokratik siyaset çocuğuna o derece de sahip çıkacaktır. Çünkü Sayın Öcalan\'ın göstereceği aksi bir duruş, gelişmesine ön ayak olduğu demokratik siyaset çocuğunu ret anlamı taşır.
Zira doğurup gelişen demokratik siyasetin anası da babası da Sayın Öcalan\'ın kendisidir. Dolayısıyla her ana ve babanın doğurduğu çocuklarının gelişip serpilmesinde gösterdikleri yetmezlikler her ne kadar varsa, Sayın Öcalan\'ın da doğurup geliştirdiği demokratik siyasetin gelişmesi bağlamında, şu ya da bu nedenle ortaya koyduğu yetmezlikler elbette ki vardır. Ve bu bağlamdaki en büyük yetmezlik, ne yazık ki demokratik kültürün gelişmesine yeterince öncelik verilmemesi oldu.
Dolayısıyla, demokratik siyaset mantığıyla barışık olması gereken demokratik kültür anlayışın harekete geçmesi gerekir; aksi bir durumda ise, her zaman olduğu gibi anti demokratik önceliklerle demokratik kültürün önü kesilmiş olur! Değil sadece Kürt halkını, Türkiye başta olmak üzere tüm Ortadoğu\'yu demokratik bir karnavala dönüştürmekten bahs edenler(!) öncelikli olarak demokratik değer yarg ne kadar barışık olunduklarına bakmaları gerek! Teorik yazılımlarla demokratikleşmeyi savunan Kürt siyasal hareketlerin hiç bir eksikliği yok. Hatta dünyanın her hangi bir yerinde Kürt siyasal akımlarla bu konuda yarışacak bir başka hareket bulmak gerçekten de zor. Ama ne yazık ki, sorun pratik uygulamalara dönüşünce, amalarla baş gösteren \"şudur budur\" bahaneleri havada uçuşmaya devam eder. Öyle bir devam eder ki, kurumsallaşmaya ihtiyaç duyulan demokratik kurumlarda bile demokratik ön yargılar buharlaşır gider. Velhasılıkelam, demokratik siyaset arenasında kurumsallaşmış hiç bir demokratik kurumda bile demokratik anlayış yok oynarken, Ortadoğu\'yu kapsayacak demokratikleşmeden bahsedilmesi başlı başına bir çelişkidir!
Kürt siyasal hareketin bir başka yetmezliği ise, demokratik Kürt siyaset bulvarını-toplumların değerleriyle savaşmayı marifet bilenlere havale edilmesidir. Yani sözün kısası, gerek hendek savaşıyla baş gösteren süreçteki yanlışlar, gerekse de Ortadoğu ve özelikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyada insanlığın başına musallat olan dramlar yaşanırken, Kürt halkının siyasal öncülerine tarihi sorumluluklar düşüyor.
HÜSEYİN AKINCI
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.