Ölen canlar öldü zaten, öldürülmesi gereken canlar da öldürülmeyi bekler. Yüreği yanan Anneler ağladı ve ağlıyor. Yüreğinin yanmasını bekleyen Annelerin gözyaşları ise her an akabilir hazırlıklar yürütülüyor. Zindanlara atılması gerekenler atıldı, atılmayı bekleyenler ise beklemede. Sadece gösteri ya da yürüyüş yapanlara değil, şehrin tüm mahallelerini biber gazı ile doyuruluyor, Mahalle’yi doyurma aşamasından sonra tüm şehri tonlarca biber gazıyla boğdurma hazırlıkları ise devam ediyor. Görevi bırakıp buraları terk eden birçok Doktor-Öğretmen… gibiler görevlerinden ayrıldılar, bu ortamda çıkmak isteyenler ise yolcu yola çıkma hazırlığında.
İflas eden bakkaliye ve buna benzer esnaf kesimi ise iflas bayrağını çekmiş durumda, iflasa bir metre yaklaşanlar ise çoluk çocuğunun karnını doyurmak derdine düşmüş. Yakılan ormanlar yakıldı. -özelikle de orman yaşamıyla yaşam bulan tüm canlılar yok edildi.- Yakılmayan ya da ormanla yaşamı sürdürülenler ise her an sıranın kendilerine gelebileceğini bekliyor. Sökülen kaldırımlarla hendek kazımaların görüntüleri ise savaşın acımasız yüzünü göstermesine yetiyor, en acımasız görüntünün ortaya çıkartılma hazırlıklar ise tüm hızıyla devam ediyor. “Peki, ne olacak bu böyle?” diyorsunuz. Her zamanki gibi olacaklardan şüpheniz olmasın. Olanlar olur olacakların limiti dolduktan sonrası ise cicim aşkım ve özelikle de kardeşiz palavra süreci sil baştan tekrar başlar görüsü hâkim.
Her savaş kendi real özgünlükleriyle anlamlaşır. Kürtlerin ise bu güne kadar verdikleri savaşın amacı da bu anlamda ifade gerekir. Yani sözün kısası, Kürt halkı açısından yürütülen savaşın amacı, her türlü hak mahrumiyetinden evrensel hakkaniyetin hak tanıdığı hakların elde edilmesine yöneliktir. Ama buna rağmen diyoruz ki, gerek gerillaların, gerekse polislerin ya da sivillerin her ölümü yüreğimizin acısını harekete geçirmelidir. Geçirmeli ki, hak aramayı barbarlıkla bastırma yöntemleri ya da silahlı mücadeleyle hak arama yöntemleri dışlayacak demokratik yöntemlere yönelebilelim.
Hadi düşmanın düşmanca düşmanlığını bir kenara attık, peki Kürtler olarak Kürt hareketinden beklentimizi bir iki cümleyle özetlesek ne deriz;
Birincisi: Her ne gerekçenin arkasına saklanırsa da, ya da her ne kadar zaman kaybına yol açıyorsa da, eninde sonunda daraltılmış bölgesel politik çekişmelerin dışına çıkıp, ulusal hareketin ulaştığı uluslararası arenaya kendi hakkaniyetleriyle inmek zorundadır.
İkincisi: Bir ya da birden fazla asker ve polisin öldürülmesiyle değil, ulusal, demokratik hakkaniyetleriyle ulaştığı uluslararası düzeye yakışır bir kalkışla, uluslararası diplomasi savaşına odaklanması gerekir. Savaşı en anlamsızlaştıran şeyin uğrunda savaşılan idealin anlaşılmaz hal\'le getirilmesidir. Barışmayı zor hale getiren ise ortak çıkarlarda buluşmayı reddedilmesidir. Yine de hep birlikte “barışa evet savaşa hayır!” demekten başka şansımız yok.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.