HDP’nin Türkiyeleşme maratonu Doğan Medya ve İhlas Medya\'nın algı operasyonları derken 2015 genel seçim sureci geride kaldı. Geride bırakılan seçim maratonunu geldi geçti ve geride kaldı; fakat etkileri \"geride kaldı\" denilecek bir şansı yok sanıyorum. HDP’nin Kürt ulusal haklarını görmezden gelmesiyle ortaya koyduğu Türkiyelileşeme projesi, babasını bile satacak malum medyanın algısal senaryosuyla ortaya çıkardığı kırılmaların es geçilmesi mümkün değildir? İlerleyen teknoloji ve müthiş gelişen iletişim imkanları göz önüne alınırsa, er yada geç ciddi tartışmalara sahne olacak gibi görünüyor. Özellikle de Kürtler bazında daha sert tartışmaların yapılması kaçınılmazdır. Hayalleri süslemenin ötesine geçmeyen seçim beyannamesi, tüm seçim propaganda stratejisinin içeriğini sadece iktidarın değişmesine ayarlanması, haliyle savunulan ideolojinin temel ilkeleri bakımından çok ciddi kırılmaların doğmasına sebep oldu.
Örneğin, Kürdistan coğrafyasında, yaşanmış bunca yaşanmışlıklar hiç yaşanmamış gibisinden, Kürtlerin temel ulusal hakkaniyetin hiç birini ön koşul olarak öne sürülmeden \"haydi Türkiyeleşelim!\" ile işe konuldu! Başlatılan Türkiyeleşme maratonuna öyle bir başlatıldı ki, Kürt halkının ulusal içerikli hakkaniyetini dillendirmekten kaçınacak bir yabancılaşma yaşandı. Ve ne yazık ki, iktidar değişimine odaklamakla, Kürtlerin ulusal hakkaniyet mecrasında palazlanan duygusunu bir güzelce baypas edilmiş oldu! Halklar arası kardeşliğin temasını, HDP vasıtasıyla daha modern eklemelerle öyle bir süslendirdiler ki, Kürt halkının yok oluşunda her zaman en güçlü rolü oynayan kardeşlik argümanı 2015 sürecinde sil baştan devreye sokmuş oldular.
Ne ilginçtir ki, yüzyıl öncesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurmak için yola çıktığında, sarıldığı en güçlü argüman din/imanla başlayıp ortak vatan ve laik sistem şiarıyla yola çıkmıştı. Kardeşiz argümanıyla yola çıkan Atatürk\'ün attığı her adımın ayak izlerinde, ne gariptir ki 1925-1937 gibi katliamlarla kan gölcükleri oluştu. Yani sözün özü ve kısası ne ilginçtir ki, 2015 yılındaki Kürtler dün yaşanan dramatik geçmişine sırtını bir daha dönmüş oldu! Dolayısıyla, 2015 genel seçimin yapıldığı Türkiye\'de, Kürt siyasal güçlerin ortaya koyduğu ilkesel duruşun içeriği ne yazık ki boşluklarla dolduruldu. Keza, başlatılan Türkiyeleşme maratonun her hangi bir adımından, halklar arası eşitlik temelinden bir mutabakat esasına rastlanmadı!
Halklar arası kardeşlikle başlatılan \"demokratik Türkiye\'de buluşalım\" argümanın amacıysa, Kürt halkının ulusal demokratik taleplerini şöylelerle yada böylelerle baypas etmekten ötesini gösteremiyor. Halklar arasında yaşanmış ve hala da yaşanmakta olan bu kadar kin ve nefret zirvedeyken, kin ve nefretle mayalanmış düşmanlıkları, halklar arası kardeşlik mayasına dönüştürme çabası ise iyi niyete dayalı bir özlemden ötesini göstermiyor! Çok ağır bedeller ödemiş Kürt halkı insan olmanın yanı sıra, Kürt kimliğinden kaynaklı ulusal haklarından bahsedilmesini çok arzuladı! Seçim barajının aşılması ve \"seksen milletvekiliyle meclise girmenin getirisi ne olabilir?\" sorusuna ise geçmişe dönüp bakıldığında sıfır getirisi vardır. Bu durumda geleceğe umutla bakmak mümkün değildir ve yine sıfır, elde var sıfırdır! Zira halklar arası kin ve nefret bu kadar ayyuktayken halklar arası kardeşlik sloganı sadece sloganda kalır.
Farkındaysanız, 1920\'lerin başından 2015\'genel seçime kadarki tarihsel akışın her akıntısında kardeşlik argümanıyla Kürtler hizaya getirilmiştir! Dolayısıyla, Türkiye\'nin üstün ırk hegemonyasının elinde avucunda kala kalmış aynı argüman vardır. Velhasılıkelam, Atatürklü Türkiye\'den 2015 yılının Türkiye\'sine kadarki tüm zaman kesitlerinde, her zaman için, Kürt halkının anasını ağlatan hep bu bahsi edilen içi boş kardeşlik palavraları olmuştur. Kürt halkı kendi kederini tayin etme rüyasını görmesi bile, sağcısından solcusuna her kim varsa depresyona girildiği bilinmiyor mu? Halklar arası kardeşlikten önce, Kürt halkına lazım olan anayasal bağlamında halklar arası eşitliğin kendisidir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.